Te'vîl
Te'vil, beş manada tefsir edilir:
1. Te'vîlihî [onun te'vîli] ibaresi ile, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlık süresi I hükümranlıklarının nihayeti kasdedilmiştir; şu âyette böyledir:
Fitne aramak ve onun te'vîlini {yani, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlığının nihayetini I sonunu} aramak... (Âl-i İnırân/7)
Şöyle ki: Yahudiler cummel hesabıyla Muham-med'in ve o'nun ümmetinin ne kadar hükümran olacağını, bu hükümranlığın ne zaman sona ereceğini ve hükümranlığın tekrar Yahudilere ne zaman döneceğini öğrenmek istediler. Bunun üzerine Yüce Allah buyurdu ki:
Halbuki onun te'vîlini Allah'tan başkası bilmez {yani, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlığının te'vîlini [hükümranlığının ne zaman sona ereceğini] Allah'tan başka kimse bilemez. Onların Kıyamete kadar hükümran olacağını ve bu hükümranlığın Yahudilere tekrar dönmeyeceğini Allah'tan başkası bilemez[82] (Âl-i İmrân/7)
2. Te'vîlehu [onun te'vîli]; Allah'ın Kur'ân'da, hayr ve serden Kıyamet Günü gerçekleşeceğini va'dettikleri-nin akıbeti I sonu demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Onlar {yani, Mekke kâfirleri} onun te'vîlinden {yani, onun akıbetinden; Allah'ın Kur'ân'da Rasûlü vasıtasıyla va'dettiği hayr ve serden} başkasını mı bekliyorlar? {Yani, ancak onun akıbetini, va'dedilen hayr ve şerri bekliyorlar}. Onun te'vîlinin geleceği gün {yani, Allah'ın Kur'ân'da va'dettiği hayr ve şerrin akıbetinin geleceği Kıyamet Günü}... (A'râf/53)
Hayır, onlar ilmini ihata edemedikleri ve henüz kendilerine gelmemiş olan bir şeyin te'vîlini {yani, Allah'ın Kur'ân'da, âhirette vuku bulacağını va'dettiği tehditlerin akıbetini} yalanladılar. (Yûnus/39)
3. Te'vîl ile, rüya tabiri kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
Rabbin seni böylece seçecek, sana ehâdisin te'vîlini (yani, rüyaların tabirini} öğretecek. (Yûsuf/6)
Ve o'na ehâdisin te'vîlini {yani, (rüyaların) tabirini} öğrettik. (Yûsuf/21)
Bana ehâdisin te'vîlinden {yani, rüyaların tabirinden} öğrettin. (Yûsuf/101)
4. Te'uîl, tahkik [tahakkuk etme, vuku bulma, gerçekleşme] demektir; şu âyette olduğu gibi:
Ey babacığım! İşte bu, rüyamın te'vîlidir {yani, tahkikidir; tahakkuk etmesidir I vuku bulmasıdır}. (Yû-sutflOO)
5. Te'vîluhû [onun te'vîli] ibaresi, onun çeşidi!türü manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Size rızıklanacağınız bir yiyecek gelecek olmasın ki, muhakkak ben onun te'vîlini {yani, gelecek yemeğin türünü I çeşidini} size gelmeden evvel haber vermiş olmayayım. (Yûsuf/37)
Te'vil, beş manada tefsir edilir:
1. Te'vîlihî [onun te'vîli] ibaresi ile, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlık süresi I hükümranlıklarının nihayeti kasdedilmiştir; şu âyette böyledir:
Fitne aramak ve onun te'vîlini {yani, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlığının nihayetini I sonunu} aramak... (Âl-i İnırân/7)
Şöyle ki: Yahudiler cummel hesabıyla Muham-med'in ve o'nun ümmetinin ne kadar hükümran olacağını, bu hükümranlığın ne zaman sona ereceğini ve hükümranlığın tekrar Yahudilere ne zaman döneceğini öğrenmek istediler. Bunun üzerine Yüce Allah buyurdu ki:
Halbuki onun te'vîlini Allah'tan başkası bilmez {yani, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlığının te'vîlini [hükümranlığının ne zaman sona ereceğini] Allah'tan başka kimse bilemez. Onların Kıyamete kadar hükümran olacağını ve bu hükümranlığın Yahudilere tekrar dönmeyeceğini Allah'tan başkası bilemez[82] (Âl-i İmrân/7)
2. Te'vîlehu [onun te'vîli]; Allah'ın Kur'ân'da, hayr ve serden Kıyamet Günü gerçekleşeceğini va'dettikleri-nin akıbeti I sonu demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Onlar {yani, Mekke kâfirleri} onun te'vîlinden {yani, onun akıbetinden; Allah'ın Kur'ân'da Rasûlü vasıtasıyla va'dettiği hayr ve serden} başkasını mı bekliyorlar? {Yani, ancak onun akıbetini, va'dedilen hayr ve şerri bekliyorlar}. Onun te'vîlinin geleceği gün {yani, Allah'ın Kur'ân'da va'dettiği hayr ve şerrin akıbetinin geleceği Kıyamet Günü}... (A'râf/53)
Hayır, onlar ilmini ihata edemedikleri ve henüz kendilerine gelmemiş olan bir şeyin te'vîlini {yani, Allah'ın Kur'ân'da, âhirette vuku bulacağını va'dettiği tehditlerin akıbetini} yalanladılar. (Yûnus/39)
3. Te'vîl ile, rüya tabiri kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
Rabbin seni böylece seçecek, sana ehâdisin te'vîlini (yani, rüyaların tabirini} öğretecek. (Yûsuf/6)
Ve o'na ehâdisin te'vîlini {yani, (rüyaların) tabirini} öğrettik. (Yûsuf/21)
Bana ehâdisin te'vîlinden {yani, rüyaların tabirinden} öğrettin. (Yûsuf/101)
4. Te'uîl, tahkik [tahakkuk etme, vuku bulma, gerçekleşme] demektir; şu âyette olduğu gibi:
Ey babacığım! İşte bu, rüyamın te'vîlidir {yani, tahkikidir; tahakkuk etmesidir I vuku bulmasıdır}. (Yû-sutflOO)
5. Te'vîluhû [onun te'vîli] ibaresi, onun çeşidi!türü manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Size rızıklanacağınız bir yiyecek gelecek olmasın ki, muhakkak ben onun te'vîlini {yani, gelecek yemeğin türünü I çeşidini} size gelmeden evvel haber vermiş olmayayım. (Yûsuf/37)