Es-Sû'
es-Sû', onbir manada tefsir edilir:
1. es-Sû' ile, şiddet kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol-
duğu gibi:
Sizi sû'e'l-azâba {yani, azabın şiddetlisine} uğratıyorlardı. (Bakara/49)
Sizi sû'e'l-azâba (yani, azabın şiddetlisine} uğratıyorlardı (A'râf/141)
Sizi sû'e'l-azâba {yani, azabın şiddetlisine} uğratıyorlardı.[34] (İbrâhîm/6)
İşte sû'u'1-azâb[35] {yani, azabın şiddetlisi} onlar içindir. (Ra'd/18)
Benzeri âyetler çoktur.
2. Sû' ile, (devenin) bacaklarının kesilmesi kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
İşte bu, size bir işaret/alâmet olmak üzere Allah'ın dişi devesi; onu bırakın Allah'ın arzında otlasın, ona sû' ile dokunmayın {yani, onun/o devenin bacaklarını keserek onu öldürmeyin!! (A'râf/73)
Bunun bir benzeri de Şu'arâ sûresindedir.[36]
(Sâlih dedi ki): "Ey kavmim! İşte bu, size bir işâ-ret/alâmet olmak üzere Allah'ın dişi devesi; onu bırakın Allah'm arzında otlasın, ona sû' ile dokunmayın" {yani, onun/o devenin bacaklarını keserek onu öldürmeyin}! (Hûd/64)
3. es-Sû3 ile, zina-tecavüz kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Biz o'nun bir sû'unu {yani, zinasını i zina ettiğini} bilmiyoruz. (Yûsuf/51)
Ehline sû' {yani, karına tecâvüz!karınla zina! irade eden kimsenin cezası... (Yûsuf/25)
Senin baban sû' {yani, zâni/zina eden} bir adam değildi. (Meryem/28)
4. Sû' ile, baras hastalığı kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
Bir de, elini koynuna sok, herhangi bir sû' {yani, hastalık/baras hastalığı} olmaksızın çıksın bembeyaz. (Neml/12)
Bunun benzeri, Tâ-Hâ[37] ve Kasas[38] sûrelerinde bulunmaktadır.
5. Sû' kelimesiyle, azâb kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
Doğrusu bugün hızy ve sû' {yani, azâb} kâfirlerin üstünedir. (Nahl/27)
İttiqa edenleri ise Allah, umduklarına erdirmek sureti ile kurtaracak. Onlara hiçbir sû' {yani, azâb} dokunmayacak ve onlar mahzun da olmayacaklar. (Zümer/61)
Allah bir kavmin sû'umı (yani, azabını I azaba uğramasını} irade ettimi... (Ra'd/11)
Benzer anlamdaki kullanımlar çoktur.
6. Sû' kelimesiyle, şirk kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Biz bir sû' yapmamıştık (yani, biz şirk koşmamıştık}. (Nahl/28)
Sonra, sû' yapanların (yani, şirk koşanların} akıbeti sû' oldu. Çünkü tekzib ettiler. (Rûm/10)
Sonra, şüphesiz Rabbin cehaletle sû' yapan (yani, şirk koşan}... (Nahl/119)
7. Sû', sövmek, kötü söz söylemek anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Size ellerini ve dillerini sû' {yani, sövmek, kötü söz
söylemek} ile uzatırlar. (Mümtehine/2)
Allah sözün sû'unun (yani, sövüp saymanın, sözün kötüsünün} açıkça söylenmesini sevmez. (Nisâ/148)
8. Sû', (bir şeyin) en kötü(sü) demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Dâr'ın sû'u (yani, yurdun en kötüsü} onlaradır. (Ra'd/25)
O gün özür dilemeleri zâlimlere fayda vermez. Dâr'ın sû'u {yani, yurdun en kötüsü} onlaradır. (Mü'min/52)
9. Sû', mü'minin işlediği zenb/günah manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah'ın kabulünü va'd buyurduğu tevbe o kimseler için ki: cehaletle bir sû' {yani, günah} yaparlar da...
(Nisâ/17)
Buna göre, mü'min, işlediği her zenb/günah ile cahillik etmektedir.
Sizden {yani, mü'minlerdenl kim cehaletle bir sû' {yani, zenb/günah} yapar da.. (En'âm/54)
10. Sû', zarar, darlık ve sıkıntı manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Bana hiçbir sû' {yani, zarar, darlık ve sıkıntı} dokunmazdı.[39] (A(râf/188)
O sû'u (yani, zarar, darlık ve sıkıntıyı} gideren... (Neml/62)
11. Su ile, kati ve hezimet kasdedilmiştir; şu âyette bu anlamdadır:
Size bir sû' (yani, kati, hezimet ve bela} irade ederse... (Ahzâb/
es-Sû', onbir manada tefsir edilir:
1. es-Sû' ile, şiddet kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol-
duğu gibi:
Sizi sû'e'l-azâba {yani, azabın şiddetlisine} uğratıyorlardı. (Bakara/49)
Sizi sû'e'l-azâba (yani, azabın şiddetlisine} uğratıyorlardı (A'râf/141)
Sizi sû'e'l-azâba {yani, azabın şiddetlisine} uğratıyorlardı.[34] (İbrâhîm/6)
İşte sû'u'1-azâb[35] {yani, azabın şiddetlisi} onlar içindir. (Ra'd/18)
Benzeri âyetler çoktur.
2. Sû' ile, (devenin) bacaklarının kesilmesi kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
İşte bu, size bir işaret/alâmet olmak üzere Allah'ın dişi devesi; onu bırakın Allah'ın arzında otlasın, ona sû' ile dokunmayın {yani, onun/o devenin bacaklarını keserek onu öldürmeyin!! (A'râf/73)
Bunun bir benzeri de Şu'arâ sûresindedir.[36]
(Sâlih dedi ki): "Ey kavmim! İşte bu, size bir işâ-ret/alâmet olmak üzere Allah'ın dişi devesi; onu bırakın Allah'm arzında otlasın, ona sû' ile dokunmayın" {yani, onun/o devenin bacaklarını keserek onu öldürmeyin}! (Hûd/64)
3. es-Sû3 ile, zina-tecavüz kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Biz o'nun bir sû'unu {yani, zinasını i zina ettiğini} bilmiyoruz. (Yûsuf/51)
Ehline sû' {yani, karına tecâvüz!karınla zina! irade eden kimsenin cezası... (Yûsuf/25)
Senin baban sû' {yani, zâni/zina eden} bir adam değildi. (Meryem/28)
4. Sû' ile, baras hastalığı kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
Bir de, elini koynuna sok, herhangi bir sû' {yani, hastalık/baras hastalığı} olmaksızın çıksın bembeyaz. (Neml/12)
Bunun benzeri, Tâ-Hâ[37] ve Kasas[38] sûrelerinde bulunmaktadır.
5. Sû' kelimesiyle, azâb kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
Doğrusu bugün hızy ve sû' {yani, azâb} kâfirlerin üstünedir. (Nahl/27)
İttiqa edenleri ise Allah, umduklarına erdirmek sureti ile kurtaracak. Onlara hiçbir sû' {yani, azâb} dokunmayacak ve onlar mahzun da olmayacaklar. (Zümer/61)
Allah bir kavmin sû'umı (yani, azabını I azaba uğramasını} irade ettimi... (Ra'd/11)
Benzer anlamdaki kullanımlar çoktur.
6. Sû' kelimesiyle, şirk kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Biz bir sû' yapmamıştık (yani, biz şirk koşmamıştık}. (Nahl/28)
Sonra, sû' yapanların (yani, şirk koşanların} akıbeti sû' oldu. Çünkü tekzib ettiler. (Rûm/10)
Sonra, şüphesiz Rabbin cehaletle sû' yapan (yani, şirk koşan}... (Nahl/119)
7. Sû', sövmek, kötü söz söylemek anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Size ellerini ve dillerini sû' {yani, sövmek, kötü söz
söylemek} ile uzatırlar. (Mümtehine/2)
Allah sözün sû'unun (yani, sövüp saymanın, sözün kötüsünün} açıkça söylenmesini sevmez. (Nisâ/148)
8. Sû', (bir şeyin) en kötü(sü) demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Dâr'ın sû'u (yani, yurdun en kötüsü} onlaradır. (Ra'd/25)
O gün özür dilemeleri zâlimlere fayda vermez. Dâr'ın sû'u {yani, yurdun en kötüsü} onlaradır. (Mü'min/52)
9. Sû', mü'minin işlediği zenb/günah manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah'ın kabulünü va'd buyurduğu tevbe o kimseler için ki: cehaletle bir sû' {yani, günah} yaparlar da...
(Nisâ/17)
Buna göre, mü'min, işlediği her zenb/günah ile cahillik etmektedir.
Sizden {yani, mü'minlerdenl kim cehaletle bir sû' {yani, zenb/günah} yapar da.. (En'âm/54)
10. Sû', zarar, darlık ve sıkıntı manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Bana hiçbir sû' {yani, zarar, darlık ve sıkıntı} dokunmazdı.[39] (A(râf/188)
O sû'u (yani, zarar, darlık ve sıkıntıyı} gideren... (Neml/62)
11. Su ile, kati ve hezimet kasdedilmiştir; şu âyette bu anlamdadır:
Size bir sû' (yani, kati, hezimet ve bela} irade ederse... (Ahzâb/