Es-Sebîl Hakkında
es-Sebîl, onüç şekilde tefsir edilir:
1. Sebîlullâh, Allah'ın taatında I Allah'a itaat uğrunda demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Mallarını sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrunda} in-fak edenlerin meseli... (Bakara/261)
Fî-sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrunda} infak edin! (Bakara/195)
îmân edenler fî-sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrunda} savaşırlar... (Nisâ/76)
Benzeri buyruklar çoktur.
2. Sebîl, ulaşabilmek /güç ve imkân bulabilmek anlamında kullanılmıştır;[209] şu âyette olduğu gibi:
Sebiline [yoluna] gücü olanların {yani, ulaşabileceklerin: azık ve binek elde etmek suretiyle oraya ulaşabilecek ve haccedebilecek olanların}[210] O Ev'i haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. (Âl-i İm-rân/97)
3. Sebil, çıkış anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Bak, sana nasıl meseller darbedip dalâlete düştüler. Artık onlar' bir sebîl {yani, bir çıkış} bulmaya güç ye-tiremezler. fİsrâ/48)
Bunun bir benzeri de Furkân sûresinde yer almaktadır.[211]
Ölüm onları alıncaya veya Allah onlara bir sebîl {yani, hapisten çıkış} kıhncaya kadar... (Nisâ/15)
4. es-Sebîl kelimesi, gidişat /âdet manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
Babalarınızın nikâhı geçmiş bulunan kadınları nikahlamayın; -ancak geçmiş olan müstesna- şüphe yok ki o çok çirkin, pek iğrenç ve kötü bir sebîl {yani, gidişat i âdet} idi. (Nisâ/22)
Zinaya yaklaşmayın. O gerçekten bir hayasızlıktır, kötü bir sebildir {yani, kötü bir gidişattır}. (İsrâ/32)
5. Sebîl, bahane anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin... Eğer size itaat ederlerse, artık aleyhlerine bir sebîl (yani, bahane} aramayın! (Nisâ/34)
6. Sebîl, dîn anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde
olduğu gibi:
Mü'minlerin sebilinden {yani, dininden} başkasına tâbi olursa... (Nisâ/115)
Böylece arada bir sebîl {yani, dîn} tutmaya yeltenenler... (Nisâ/150)
Rabbinin sebiline {yani, dînine} hikmetle davet et! (Nahl/125)
Benzeri âyetler çoktur.
7. Sebîl, hudâ/hidâyet anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah her kimi {hidâyetten} dalâlete düşürürse, artık sen ona bir sebîl {yani, hudâya I hidâyete iletecek bir yol} bulamazsın. (Nisâ/88)
Her kimi de Allah {hidâyetten} dalâlete düşürürse, artık onun için bir sebîl {yani, hudâya I hidâyete iletecek bir yol} yoktur. (Şûrâ/46)
8. Sebîl, hüccet/delil anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Allah mü'minlerin aleyhine kâfirlere bir sebîl (yani, hüccet/delili vermeyecektir. (Nisâ/141)
9. Sebîl, tarîk I yol anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Hiçbir çareye gücü yetmeyen, sebîl bulamayan (yani, (hicret etmek için) Medine 'ye giden yolu bilmeyen} erkeklerden, kadın ve çocuklardan mustaz'af olanlar müstesna. (Nisâ/98)
Ola ki Rabbim beni sevâ'e's-sebîl'e (yani, Medyen'e götüren a"üzyola} iletir. (Kasas/22)
10. Sebîl, hidâyet yolu anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
İşte bunlar, mekanları daha şerli ve sevâ'i's-sebîl'den (yani, yolun hidâyete ileteninden} daha çok sapmış kimselerdir. (Mâide/60)
Sevâ'i's-sebîl'den (yani, yolun hidâyete ileteninden} sapmış... (Mâide/77)
Benzeri âyetler çoktur.
11. Sebîl, düşmanlık anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Kim de zulme uğradıktan sonra intikamını alırsa, a-r-tık onlar aleyhine sebîl (yani, düşmanlık! yoktur.... sebîl (yani, düşmanlık} sadece insanlara zulmedenler aleyhinedir. (Şûrâ/41-42)
12. Sebîl, O'na i Allah'a itaat anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ancak Rabbine bir sebîl edinen (yani, Rabbine itaat 240 yolunu seçen} kimseler (olmanızı) diliyorum. (Fur-kân/57)
Doğrusu bu bir hatırlatmadır. Artık dileyen Rabbine bir sebîl edinir (yani, O'na itaat yolunu seçer}. (Müz-zemmil/19)
İnsan sûresinde[212] de bu manada kullanılmıştır.
13. Sebil, millet [dîn ve şeriat] anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
De ki: "Bu benim sebîlimdir" (yani, milletimdir [dîn ve şeriatimdir]}. (Yûsuf/108)
es-Sebîl, onüç şekilde tefsir edilir:
1. Sebîlullâh, Allah'ın taatında I Allah'a itaat uğrunda demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Mallarını sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrunda} in-fak edenlerin meseli... (Bakara/261)
Fî-sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrunda} infak edin! (Bakara/195)
îmân edenler fî-sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrunda} savaşırlar... (Nisâ/76)
Benzeri buyruklar çoktur.
2. Sebîl, ulaşabilmek /güç ve imkân bulabilmek anlamında kullanılmıştır;[209] şu âyette olduğu gibi:
Sebiline [yoluna] gücü olanların {yani, ulaşabileceklerin: azık ve binek elde etmek suretiyle oraya ulaşabilecek ve haccedebilecek olanların}[210] O Ev'i haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. (Âl-i İm-rân/97)
3. Sebil, çıkış anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Bak, sana nasıl meseller darbedip dalâlete düştüler. Artık onlar' bir sebîl {yani, bir çıkış} bulmaya güç ye-tiremezler. fİsrâ/48)
Bunun bir benzeri de Furkân sûresinde yer almaktadır.[211]
Ölüm onları alıncaya veya Allah onlara bir sebîl {yani, hapisten çıkış} kıhncaya kadar... (Nisâ/15)
4. es-Sebîl kelimesi, gidişat /âdet manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
Babalarınızın nikâhı geçmiş bulunan kadınları nikahlamayın; -ancak geçmiş olan müstesna- şüphe yok ki o çok çirkin, pek iğrenç ve kötü bir sebîl {yani, gidişat i âdet} idi. (Nisâ/22)
Zinaya yaklaşmayın. O gerçekten bir hayasızlıktır, kötü bir sebildir {yani, kötü bir gidişattır}. (İsrâ/32)
5. Sebîl, bahane anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin... Eğer size itaat ederlerse, artık aleyhlerine bir sebîl (yani, bahane} aramayın! (Nisâ/34)
6. Sebîl, dîn anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde
olduğu gibi:
Mü'minlerin sebilinden {yani, dininden} başkasına tâbi olursa... (Nisâ/115)
Böylece arada bir sebîl {yani, dîn} tutmaya yeltenenler... (Nisâ/150)
Rabbinin sebiline {yani, dînine} hikmetle davet et! (Nahl/125)
Benzeri âyetler çoktur.
7. Sebîl, hudâ/hidâyet anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah her kimi {hidâyetten} dalâlete düşürürse, artık sen ona bir sebîl {yani, hudâya I hidâyete iletecek bir yol} bulamazsın. (Nisâ/88)
Her kimi de Allah {hidâyetten} dalâlete düşürürse, artık onun için bir sebîl {yani, hudâya I hidâyete iletecek bir yol} yoktur. (Şûrâ/46)
8. Sebîl, hüccet/delil anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Allah mü'minlerin aleyhine kâfirlere bir sebîl (yani, hüccet/delili vermeyecektir. (Nisâ/141)
9. Sebîl, tarîk I yol anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Hiçbir çareye gücü yetmeyen, sebîl bulamayan (yani, (hicret etmek için) Medine 'ye giden yolu bilmeyen} erkeklerden, kadın ve çocuklardan mustaz'af olanlar müstesna. (Nisâ/98)
Ola ki Rabbim beni sevâ'e's-sebîl'e (yani, Medyen'e götüren a"üzyola} iletir. (Kasas/22)
10. Sebîl, hidâyet yolu anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
İşte bunlar, mekanları daha şerli ve sevâ'i's-sebîl'den (yani, yolun hidâyete ileteninden} daha çok sapmış kimselerdir. (Mâide/60)
Sevâ'i's-sebîl'den (yani, yolun hidâyete ileteninden} sapmış... (Mâide/77)
Benzeri âyetler çoktur.
11. Sebîl, düşmanlık anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Kim de zulme uğradıktan sonra intikamını alırsa, a-r-tık onlar aleyhine sebîl (yani, düşmanlık! yoktur.... sebîl (yani, düşmanlık} sadece insanlara zulmedenler aleyhinedir. (Şûrâ/41-42)
12. Sebîl, O'na i Allah'a itaat anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ancak Rabbine bir sebîl edinen (yani, Rabbine itaat 240 yolunu seçen} kimseler (olmanızı) diliyorum. (Fur-kân/57)
Doğrusu bu bir hatırlatmadır. Artık dileyen Rabbine bir sebîl edinir (yani, O'na itaat yolunu seçer}. (Müz-zemmil/19)
İnsan sûresinde[212] de bu manada kullanılmıştır.
13. Sebil, millet [dîn ve şeriat] anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
De ki: "Bu benim sebîlimdir" (yani, milletimdir [dîn ve şeriatimdir]}. (Yûsuf/108)