El-İstitâ'at
el-İstitaat, iki şekilde açıklanır:
1. el-İstitâ'at, mâlî imkânlmâlı açıdan güç yetirmek manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde bu anlamdadır:
"İstitâ'atımız {yani, mâlî imkânımız! olsaydı, elbette sizinle beraber çıkardık" {yani, Tebuk gazvesine çıkardık! diye Allah'a yemin edecekler... Allah onların kesinlikle yalancı {yani, sefere çıkacak mâlî imkâna sahibi olduklarını biliyor. (Tevbe/42)
Onun yoluna istitâ'ı olanların (yani, kendisini Kabe'ye ulaştıracak mâlî imkâna sahib olanların} O Ev'i [Kabe'yi] haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. (Âl-i îmrân/97)
İçinizden hür-mü'min kadınları nikâhlamaya istitâ'ı olmayanlar {yani, bunun için gerekli malî imkâna sahib olmayanlar}... (Nisâ/25)
Ancak istitâ'ı olmayan {yani, Mekke'den çıkıp Medine'ye hicret etmek için gerekli mâli imkâna sahib olmayan} ve ! bulamayan... (Nisâ/98)
2. el-İstitâ'at; takat anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Kadınlar arasında {sevgide} adaletli olmaya istitâ' edemezsiniz {yani, takat getiremezsiniz}. (Nisâ/129)
işitmeye istitâ' edemiyorlar {yani, îmânı işitmeye takat getiremiyorlar, ona kadir olamıyorlardı}.
(Hûd/20)
Kıyama da istitâ' edemediler (yani, azaba karşı duracak takati bulamadılar}. (Zâriyât/45)
O halde istitâ'nızca {yani takatiniz yettiği kadar} Allah'a ittiqa edin. (Teğâbün/16)
İşte söylediklerinizde sizi yalanladılar. Artık ne savmaya, ne de bir yardıma istitâ'mz vardır {yani, takatiniz yoktur ve onun üzerine kadir değilsiniz}. (Fur-kân/19)
el-İstitaat, iki şekilde açıklanır:
1. el-İstitâ'at, mâlî imkânlmâlı açıdan güç yetirmek manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde bu anlamdadır:
"İstitâ'atımız {yani, mâlî imkânımız! olsaydı, elbette sizinle beraber çıkardık" {yani, Tebuk gazvesine çıkardık! diye Allah'a yemin edecekler... Allah onların kesinlikle yalancı {yani, sefere çıkacak mâlî imkâna sahibi olduklarını biliyor. (Tevbe/42)
Onun yoluna istitâ'ı olanların (yani, kendisini Kabe'ye ulaştıracak mâlî imkâna sahib olanların} O Ev'i [Kabe'yi] haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. (Âl-i îmrân/97)
İçinizden hür-mü'min kadınları nikâhlamaya istitâ'ı olmayanlar {yani, bunun için gerekli malî imkâna sahib olmayanlar}... (Nisâ/25)
Ancak istitâ'ı olmayan {yani, Mekke'den çıkıp Medine'ye hicret etmek için gerekli mâli imkâna sahib olmayan} ve ! bulamayan... (Nisâ/98)
2. el-İstitâ'at; takat anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Kadınlar arasında {sevgide} adaletli olmaya istitâ' edemezsiniz {yani, takat getiremezsiniz}. (Nisâ/129)
işitmeye istitâ' edemiyorlar {yani, îmânı işitmeye takat getiremiyorlar, ona kadir olamıyorlardı}.
(Hûd/20)
Kıyama da istitâ' edemediler (yani, azaba karşı duracak takati bulamadılar}. (Zâriyât/45)
O halde istitâ'nızca {yani takatiniz yettiği kadar} Allah'a ittiqa edin. (Teğâbün/16)
İşte söylediklerinizde sizi yalanladılar. Artık ne savmaya, ne de bir yardıma istitâ'mz vardır {yani, takatiniz yoktur ve onun üzerine kadir değilsiniz}. (Fur-kân/19)