El-Cebbâr
el-Cebbâr, dört şekilde tefsir edilir:
1. el-Cebbâr; kahredici güce sahip, istediğini, herkese ve her şeye rağmen yerine getirebilen -ki bu da Allah Teâlâ'dır- manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
Azizdir, cebbardır {yani, yarattıklarını, irade ettiğini yerine getirmeye kahr u galebesiyle mecbur edendir}. (Haşr/23)
(Ey Nebi!} Sen onların üzerinde bir cebbar {yani, onları islâm'a girmeye mecbur edecek güç ve egemenliğe sahih} değilsin. (Kaf/45)
2. el-Cebbâr kelimesi, -yaratılmışlar için- haksız yere öldüren demektir; şu âyetlerde bu anlamda kullanılmıştır:
Yakaladığınız zaman da cebbarlar olarak mı yakalarsınız {yani, zorbaların yaptığı gibi yakalayıp haksız yere mi öldürürsünüz}'? (Şu'arâ/130)
{Ey Mûsty!} Sen yeryüzünde bir cebbar {yani, haksız yere öldüren bir kimse} olmayı irade ediyorsun? (Ka-sas/19)
Allah, mütekebbir (Allah'a ibâdeti kendine yedireme-yip büyüklenen} her cebbarın (haksız yere öldüren her kimsenin} kalbini işte böyle mühürler. (Mü'min/35)
3. el-Cebbâr kelimesi, Allah'a ibâdeti kendisine ye-diremeyip büyüklenen /mütekebbir manasında kullanılmıştır; Yahya (a.s) hakkındaki şu âyette olduğu gibi:
{Yahya}, cebbar {yani, Allah'a ibâdeti kendine yedire-meyip büyüklenen} ve isyankâr (yani, O'na isyan eden bir kimse} değildi. (Meryem/14)
fîsâ şöyle dedi}: "Beni bir cebbar (yani, Allah'a ibâdeti kendine yediremeyip büyüklük taslayan} şakı kılmadı." (Meryem/32)
4. el-Cebbâr lafzı; boylu-poslu, iri-yarı ve kuvvetli anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Orada cebbar (yani, boylu-poslu, iri-yarı ve kuvvetli} bir kavm var. (Mâide/22)
el-Cebbâr, dört şekilde tefsir edilir:
1. el-Cebbâr; kahredici güce sahip, istediğini, herkese ve her şeye rağmen yerine getirebilen -ki bu da Allah Teâlâ'dır- manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
Azizdir, cebbardır {yani, yarattıklarını, irade ettiğini yerine getirmeye kahr u galebesiyle mecbur edendir}. (Haşr/23)
(Ey Nebi!} Sen onların üzerinde bir cebbar {yani, onları islâm'a girmeye mecbur edecek güç ve egemenliğe sahih} değilsin. (Kaf/45)
2. el-Cebbâr kelimesi, -yaratılmışlar için- haksız yere öldüren demektir; şu âyetlerde bu anlamda kullanılmıştır:
Yakaladığınız zaman da cebbarlar olarak mı yakalarsınız {yani, zorbaların yaptığı gibi yakalayıp haksız yere mi öldürürsünüz}'? (Şu'arâ/130)
{Ey Mûsty!} Sen yeryüzünde bir cebbar {yani, haksız yere öldüren bir kimse} olmayı irade ediyorsun? (Ka-sas/19)
Allah, mütekebbir (Allah'a ibâdeti kendine yedireme-yip büyüklenen} her cebbarın (haksız yere öldüren her kimsenin} kalbini işte böyle mühürler. (Mü'min/35)
3. el-Cebbâr kelimesi, Allah'a ibâdeti kendisine ye-diremeyip büyüklenen /mütekebbir manasında kullanılmıştır; Yahya (a.s) hakkındaki şu âyette olduğu gibi:
{Yahya}, cebbar {yani, Allah'a ibâdeti kendine yedire-meyip büyüklenen} ve isyankâr (yani, O'na isyan eden bir kimse} değildi. (Meryem/14)
fîsâ şöyle dedi}: "Beni bir cebbar (yani, Allah'a ibâdeti kendine yediremeyip büyüklük taslayan} şakı kılmadı." (Meryem/32)
4. el-Cebbâr lafzı; boylu-poslu, iri-yarı ve kuvvetli anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Orada cebbar (yani, boylu-poslu, iri-yarı ve kuvvetli} bir kavm var. (Mâide/22)