Hîn
Hin, dört şekilde tefsir edilir:
1. Hîn kelimesi, sene manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
Rabbinin izni ile her hîn {yani, Rabbinin emri ile her sene} yemişini verir. (Ibrâhîm/25)
2. Hîn, ecellerin /vâdelerin sonu manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Yeryüzünde sizin {yani, Adem ile Havva} için bir hî-ne {yani, ecellerinizin sonuna} kadar bir kalma/yerleşme ve bir faydalanma vardır. (Bakara/36)
Bunun bir benzeri de A'râf sûresinde yer almaktadır.[55]
Ve onları bir hîn'e {yani, ecellerinin sonuna} kadar faydalandırdık. (Yûnus/98)
Bir hîn'e kadar bir esas {yani, eskiyecekleri zamana kadar elbiseler, (yataklar, sergiler vb. eşyalar)} ve bir meta... (Nahl/80)
3. Hîn, sâ'ât [zamanlar-vakitler-anlar] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah'ı teşbih edin; akşam ettiğiniz vakit [hîn] {yani, güneşin battığı vakit} ve sabah ettiğiniz vakit [hîn] {yani, sabaha ulaştığınız vakit, sabah namazını kılarak} (.....) ve gündüzün sonunda {yani, ikindi vaktinde} ve öğle ettiğiniz vakit [hîn] {yani, ilk öğle vaktinde öğle namazını kılarak}. (Rûm/17-18)
Hine tuzhirûne ibaresiyle, "ilk öğle namazı" kasde-dilmektedir.
4. Hîn, muayyen bir sınırı olmayan belirsiz zaman manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Onun haberini bir hînin {yani, bir zamanın -bu da (müşriklerin) Bedr'de katledilmeleridir, ancak âyette bu vakit, beyan edilmemiştir-} ardından bileceksiniz. (Sâd/88)
İnsan üzerinden dehr'den bir hîn {yani, dehrden bir zaman -ki zamanın *bir süresi, dönemi demektir-} geçti. (İnsan/l)
Hin, dört şekilde tefsir edilir:
1. Hîn kelimesi, sene manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
Rabbinin izni ile her hîn {yani, Rabbinin emri ile her sene} yemişini verir. (Ibrâhîm/25)
2. Hîn, ecellerin /vâdelerin sonu manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Yeryüzünde sizin {yani, Adem ile Havva} için bir hî-ne {yani, ecellerinizin sonuna} kadar bir kalma/yerleşme ve bir faydalanma vardır. (Bakara/36)
Bunun bir benzeri de A'râf sûresinde yer almaktadır.[55]
Ve onları bir hîn'e {yani, ecellerinin sonuna} kadar faydalandırdık. (Yûnus/98)
Bir hîn'e kadar bir esas {yani, eskiyecekleri zamana kadar elbiseler, (yataklar, sergiler vb. eşyalar)} ve bir meta... (Nahl/80)
3. Hîn, sâ'ât [zamanlar-vakitler-anlar] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah'ı teşbih edin; akşam ettiğiniz vakit [hîn] {yani, güneşin battığı vakit} ve sabah ettiğiniz vakit [hîn] {yani, sabaha ulaştığınız vakit, sabah namazını kılarak} (.....) ve gündüzün sonunda {yani, ikindi vaktinde} ve öğle ettiğiniz vakit [hîn] {yani, ilk öğle vaktinde öğle namazını kılarak}. (Rûm/17-18)
Hine tuzhirûne ibaresiyle, "ilk öğle namazı" kasde-dilmektedir.
4. Hîn, muayyen bir sınırı olmayan belirsiz zaman manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Onun haberini bir hînin {yani, bir zamanın -bu da (müşriklerin) Bedr'de katledilmeleridir, ancak âyette bu vakit, beyan edilmemiştir-} ardından bileceksiniz. (Sâd/88)
İnsan üzerinden dehr'den bir hîn {yani, dehrden bir zaman -ki zamanın *bir süresi, dönemi demektir-} geçti. (İnsan/l)