Ed-Du'â'
Du'â', altı şekilde tefsir edilir:
1. Dua', qavllsöz manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Be'simiz (yani, azabımız} onlara geldiğinde, onların du'âlan (yani, sözleri}, "Biz gerçekten zalimler idik" demelerinden başka bir şey olmadı. (A'râf/5)
Artık bütün du'âlan (yani, sözleri} işte bu oldu. (Enbiyâ/15)
Bununla da, Veyl bize, biz gerçekten zalimler idik (Enbiyâ/14) şeklindeki sözlerine işaret edilmektedir. İşte onlar hep bu şekilde, Veyl bize [yazıklar olsun bize], biz gerçekten zalimler idik deyip durdular.
Nihayet onları biçilmiş bir ekin (yahut alevi sönmüş bir kül) haline getirdik. (Enbiyâ/15)
Onların {canları yemeli istediğinde[167] oradaki (yani, cennetteki} du'âları (yani, sözleri/, "Allahım! Seni tenzih ederiz"dir. (Yûnus/10)
2. Du'â', ibadet manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
De ki: "Allah'ı bırakıp bize fayda ve zarar veremeyecek şeylere mi du'â {yani, ibâdet} edelim?" (En'âm/71)
Allah'ı bırakıp sana faydası ve zararı olmayan şeylere du'â {yani, ibâdet} etme! (Yûnus/106)
O halde Allah ile birlikte diğer bir ilaha â\ı'âj(yani, ibâdet)} etme! (Şu'arâ/213)
Siz ancak Allah'ı bırakıp evsana [putlara] ibâdet[168] ediyorsunuz. (Ankebût/17)
Allah ile birlikte diğer bir ilaha du'â (yani, O'nunla birlikte başka bir ilaha ibâdet} etme! (Kasas/88)
Onlar ki, Allah ile birlikte diğer bir ilaha du'â {yani, ibâdet} etmezler. (Furkân/68)
De ki: "Eğer du'ânız {yani, ibâdetiniz) olmasaydı, Rab-bimin yanında ne kıymetiniz olurdu." (Furkân/77)
3. Du'â' kelimesi, nida [seslenmek, yüksek sesle çağırmak, davet etmek] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Nihayet o da Rabbine, "Ben gerçekten mağlub oldum. Hemen nusretini ver/bana yardım et!" diye du'â etti {yani, nida etti I seslendi}. (Kamer/10)
Münâdinin bilinmedik bir şeye du'â edeceği {yani, nida edeceği I yüksek sesle çağıracağı / davet edeceği} o gün... (Kamer/6)
Size du'â edeceği {yani, size nida edeceği jseslenip sizi çağıracağı -ki çağıracak olan israfil'dir-l![169] gün, O'nun hamdine icabet edeceksiniz. (İsrâ/52)
Du'âyı {yani, nidayı} çağrıyı I daveti} sağırlara işitti-remezsin. (Rûm/52)
Onlara du'â etseniz du'ânızı {yani, onlara nida etseniz I yüksek sesle seslenseniz jçağırsanız, nidanızı /seslenmenizi!çağırmanızı] işitmezler. (Fâtır/14)
4. ed-Duâ', istiğâse /yardıma çağırmak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah'tan başka şâhidlerinize du'â edin {yani, şâhid-lerinizi yardıma çağırın}. (Bakara/23)
Allah'tan başka gücünüzün yettiklerine du'â edin {yani, onları yardıma çağırın}. (Yûnus/38)
Benzeri bir âyet de Hûd sûresinde bulunmaktadır.[170]
O da Rabbine du'â etsin (yani, Rabbini yardıma çağırsın). (Mü'min/26)
5. ed-Du'â', suâl: istifham I sormak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
(Ey Mûsâj! Bizim için Rabbine du'â et de (yani, sor da} onun mahiyetini bize bildirsin. (Bakara/68)
(Ey Mûsâl! Bizim için Rabbine du'â et de (yani, sor da} onun rengini bize bildirsin. (Bakara/69)
O gün, "Zu'm ettiğiniz şeriklerime du'â edin (yani, sorun} bakalım" diyecek. Onlar da onlara du'â edecekler {yani, ilah olup olmadıklarını soracaklar}. Fakat onlara, (ilah olduklarını söyleyerek} icabet etmeyeceklerdir. (Kehf/52)
6. Du'â kelimesi, istemek, istekte italebte bulunmak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ey Mûsâ! Bizim için du'â et {yani, bizim için iste/istekte bulun} Rabbine; şayet bu riczi [azabı] bizden kaldırırsan... (A'râf/134)
"Ey sihirbaz, bizim için Rabbine du'â et" {yani, Rab-binden iste/istekte bulun} dediler. (Zuhruf/49)
Bana du'â edin (yani, Benden isteyin}, size icabet edeyim {yani, size vereyim}. (Mü'min/60)
Ateştekiler, cehennemin bekçilerine "Rabbinize du'â edin (yani, Rabbinizden isteyin} de, bir gün olsun bizden azabı hafifletsin" (yani, Rabbinizden, bir gün olsun azabı üzerimizden hafifletmesini isteyin} diyecekler. (Mü'min/49)
Du'â', altı şekilde tefsir edilir:
1. Dua', qavllsöz manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Be'simiz (yani, azabımız} onlara geldiğinde, onların du'âlan (yani, sözleri}, "Biz gerçekten zalimler idik" demelerinden başka bir şey olmadı. (A'râf/5)
Artık bütün du'âlan (yani, sözleri} işte bu oldu. (Enbiyâ/15)
Bununla da, Veyl bize, biz gerçekten zalimler idik (Enbiyâ/14) şeklindeki sözlerine işaret edilmektedir. İşte onlar hep bu şekilde, Veyl bize [yazıklar olsun bize], biz gerçekten zalimler idik deyip durdular.
Nihayet onları biçilmiş bir ekin (yahut alevi sönmüş bir kül) haline getirdik. (Enbiyâ/15)
Onların {canları yemeli istediğinde[167] oradaki (yani, cennetteki} du'âları (yani, sözleri/, "Allahım! Seni tenzih ederiz"dir. (Yûnus/10)
2. Du'â', ibadet manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
De ki: "Allah'ı bırakıp bize fayda ve zarar veremeyecek şeylere mi du'â {yani, ibâdet} edelim?" (En'âm/71)
Allah'ı bırakıp sana faydası ve zararı olmayan şeylere du'â {yani, ibâdet} etme! (Yûnus/106)
O halde Allah ile birlikte diğer bir ilaha â\ı'âj(yani, ibâdet)} etme! (Şu'arâ/213)
Siz ancak Allah'ı bırakıp evsana [putlara] ibâdet[168] ediyorsunuz. (Ankebût/17)
Allah ile birlikte diğer bir ilaha du'â (yani, O'nunla birlikte başka bir ilaha ibâdet} etme! (Kasas/88)
Onlar ki, Allah ile birlikte diğer bir ilaha du'â {yani, ibâdet} etmezler. (Furkân/68)
De ki: "Eğer du'ânız {yani, ibâdetiniz) olmasaydı, Rab-bimin yanında ne kıymetiniz olurdu." (Furkân/77)
3. Du'â' kelimesi, nida [seslenmek, yüksek sesle çağırmak, davet etmek] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Nihayet o da Rabbine, "Ben gerçekten mağlub oldum. Hemen nusretini ver/bana yardım et!" diye du'â etti {yani, nida etti I seslendi}. (Kamer/10)
Münâdinin bilinmedik bir şeye du'â edeceği {yani, nida edeceği I yüksek sesle çağıracağı / davet edeceği} o gün... (Kamer/6)
Size du'â edeceği {yani, size nida edeceği jseslenip sizi çağıracağı -ki çağıracak olan israfil'dir-l![169] gün, O'nun hamdine icabet edeceksiniz. (İsrâ/52)
Du'âyı {yani, nidayı} çağrıyı I daveti} sağırlara işitti-remezsin. (Rûm/52)
Onlara du'â etseniz du'ânızı {yani, onlara nida etseniz I yüksek sesle seslenseniz jçağırsanız, nidanızı /seslenmenizi!çağırmanızı] işitmezler. (Fâtır/14)
4. ed-Duâ', istiğâse /yardıma çağırmak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Allah'tan başka şâhidlerinize du'â edin {yani, şâhid-lerinizi yardıma çağırın}. (Bakara/23)
Allah'tan başka gücünüzün yettiklerine du'â edin {yani, onları yardıma çağırın}. (Yûnus/38)
Benzeri bir âyet de Hûd sûresinde bulunmaktadır.[170]
O da Rabbine du'â etsin (yani, Rabbini yardıma çağırsın). (Mü'min/26)
5. ed-Du'â', suâl: istifham I sormak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
(Ey Mûsâj! Bizim için Rabbine du'â et de (yani, sor da} onun mahiyetini bize bildirsin. (Bakara/68)
(Ey Mûsâl! Bizim için Rabbine du'â et de (yani, sor da} onun rengini bize bildirsin. (Bakara/69)
O gün, "Zu'm ettiğiniz şeriklerime du'â edin (yani, sorun} bakalım" diyecek. Onlar da onlara du'â edecekler {yani, ilah olup olmadıklarını soracaklar}. Fakat onlara, (ilah olduklarını söyleyerek} icabet etmeyeceklerdir. (Kehf/52)
6. Du'â kelimesi, istemek, istekte italebte bulunmak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ey Mûsâ! Bizim için du'â et {yani, bizim için iste/istekte bulun} Rabbine; şayet bu riczi [azabı] bizden kaldırırsan... (A'râf/134)
"Ey sihirbaz, bizim için Rabbine du'â et" {yani, Rab-binden iste/istekte bulun} dediler. (Zuhruf/49)
Bana du'â edin (yani, Benden isteyin}, size icabet edeyim {yani, size vereyim}. (Mü'min/60)
Ateştekiler, cehennemin bekçilerine "Rabbinize du'â edin (yani, Rabbinizden isteyin} de, bir gün olsun bizden azabı hafifletsin" (yani, Rabbinizden, bir gün olsun azabı üzerimizden hafifletmesini isteyin} diyecekler. (Mü'min/49)