Misak

Hamidullah

Yönetici

Yönetici
Tem 13, 2014
2,497
T. C.
MÎSAK Allahû Teâla (cc)'nın bütün insanlardan ruhlar âleminde iken "misak" aldığı, mütevatir haberlerle (nassla) sabittir. Bu bir anlamda Allahû Teâla (cc) ile insanlar arasında tahakkuk eden, manevî mukaveledir.(1) Her mü'min "Ne zamandan beri müslümansın? sualine Galû Belâ'dan beri" diyerek, bu misakı zikreder. Dolayısıyla misak kelimesini ve kavramını iyi bilmek durumundayız.Önce kelime üzerinde duralım. Misak, Ve-Si-Ka veya Ve-Sü-Ka fül kökünden gelir. Lûgatta "sağlam yapmak veya işi sağlama bağlamak" gibi mânâlara gelir. Vesseka; sağlam yaptı, tevsik etti ve resmileştirdi demektir. Türkçe'de "delili tevsik etmek" şeklinde kullanılır. Bilindiği gibi tevsik; "vesseka" fiilinin masdarıdır.(2) Türkçe'de Ve-Se Ke fül kökünden gelen vesika kelimesi kullanılır. Meselâ: Vesikalık fotoğraf veya resmî vesika denilir. Vesak veya visak; aynı fiilden türeme iki isimdir; kendisiyle tevsik olunan, güçlendirilen ve sağlam bağlanan mânâsına kullanılır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de "Onun için küfredenlerle (savaş esnasında) karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları mecâlsiz bir hâle getirdiğiniz zaman artık bağı güçlendirin (fe'şüddû'1 vesak). Ondan sonra ise ya iyilik (yapın), yahud fıdye (alın). Yeter ki harp (erbabı) ağırlıklarını yanına bıraksın. (Emir) böyledir. Eğer Allah dileseydi onlardan (savaş olmadan da) elbette intikam alırdı. Fakat (cihadı emretmesi) sizi birbirinizle imtihan etmesi içindir. Amel (ve hizmet) lerini aslâ boşa çıkarmayız."(3) hükmü beyan buyurulmuştur.. Yine bir diğer âyet-i kerime'de "Artık o gün (Allah'ın) azâbı gibi hiç kimse azab yapamaz. Onun vurduğu bağ gibi (yûsikî) de kimse bağ vuramaz"(4) buyurulmuştur.Misâk; kendisiyle bağlanılan söz, yapılan ve mutlaka yerine getirilmesi gereken anlaşma demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de "Hani biz İsrailoğullarından Allah'dan başkasına ibadet etmeyin, anneye, babaya, yakınlara iyilik yapın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin' diye bir misak almıştık. Sonra dâ içlerinden az bir kısmı hâriç, yüz çevirdiler ve hâlâ da yüz çevirmekteler."(5) âyetinde, Allahû Teâla (cc)'nın İsrailoğularından aldığı kuvvetli söz izah buyurulmuştur. Esasen bütün peygamberlerden ve onların şahıslarında bütün ümmetlerden misak alınmıştır. Nitekim: "Allah, peygamberlerinden `Andolsun ki size kitap ve hikmet verdim. Sonra da size nezdinizdeki (o kitap ve hikmeti) tasdik eden bir peygamber gelmiştir (gelecektir), ona kat'iyen iman ve ona mutlaka yardım edeceksiniz' diye misak aldığı zaman dedi ki: `ikrar ettiniz ve uhdenize bu ağır yükümü (vecibemi) alıp-kabul eylediniz mi? Onlar (cevaben) `ikrar ettik dediler. (Allah) dedi ki: "Öyle ise (birbirinize ve ümmetlerinize karşı) şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlik edenlerdenim."(6) âyetinde, bu husus açıkça belirtilmiştir. Ahd-ü misâk; bütün peygamberler ve onların ümmetleri için geçerlidir. Bütün peygamberler insanları İslam'a (Allah'a teslim olmaya) çağırmışlar ve karşılığında hiçbir ücret talep etmemişlerdir. Resûl-i Ekrem (sav)'in "peygamberler, babaları bir kardeşler gibidirler, dinleri birdir."(7) buyurmasındaki hikmet budur. İslâm fıkıhında; misâk, ahd ve akd terimleri, mesûliyeti beraberinde getiren fiilleri (anlaşmaları) ifade için kullanılır. Daima taraflar vardır. Kur'ân-ı Kerîm'de: "Dinde zorlama yoktur. Hakikat iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tâgûtu inkar edip de, Allahû Teâla (cc)'ya iman ederse o, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır (urveti'l-vuskâ). Allah, hakkı ile işitici (her şeyi) kemali ile bilicidir." hükmü beyan buyurulmuştur. Bu âyette Ve-Se-Ka fiil kökünden, "ism-i tafdil" kipindeki vüskâ kelimesi, tutulacak kulp anlamına gelen urve kelimesiyle kullanılmaktadır. Fahrûddin-i Razi, bununla ilgili olarak şunları zikretmektedir: "Bu (istiâretu'l mahsûs li'l ma'kûl) yani aklî olan bir meseleyi hissi olan bir şeye benzeterek teşbih etmektir. Çünkü bir şeyi tutmak isteyen kimse, onun kulpuna tutunur. Burada da böyledir. Bu dine tutunmak isteyen kimse, ona delâlet eden delillere yapışır. İslâm'ın delilleri, delillerin en güçlüsü ve en açığı olunca, bu delillerin el-Urvetu'l Vüskâ diye isimlendirilmesi gerekmiştir." Dikkat edilirse; kopması mümkün olmayan sağlam kulpun (urvetu' l-vüska nın) bir tarafında Allahû Teâla (cc) vardır, diğer tarafında ise insan!.. Allahû Teâla (cc) hâkimdir (hüküm koyucu). İnsan ise hükme mahkûmdur. Eğer insan misâkı bozar ve kopması mümkün olmayan sağlam kulpu bırakırsa, esfel-i safiliyne yuvarlanır. Hesap gününü düşünen her mü'min, ruhlar âleminde gerçekşen misaka ve o misakin tabiî sonucu olan emânete sahip çıkmak mecburiyetindedir.
 
Üst Alt