40 Hadis

Hamidullah

Yönetici

Yönetici
Tem 13, 2014
2,497
T. C.
40 HADİS

Hadis-i şerifte: "Kim ümmetime dini işlerine dair kırk hadis hıfzediverirse, Allah Teâlâ onu alimler zümresinde haşreder.... Ben de kıyamet gününde ona şahid ve şefaatçi olurum" buyurulmuştur.

İslâm âlimleri bu müjdeye erebilmek için eşitli konularda Kırk Hadisler derlemişler.

Tarihte ilkönce kırk hadis derleyenin Kûfe'de oturan Merv'li Bilgin Abdullah İbn-i Mübarek olduğu bilinmektedir.

İmâm Nevevi'nin bu geleneği devam ettiren elinizdeki eseri, en fazla yayınlanan ve üzerine şerhler yapılan bir eserdir. Ayrıca, merhum Ahmed Naîm'in tercüme ve üslûbuyla sunduğumuz bu eser, tercüme edildiği devrin dilini de vermesi bakımından bir önem arzetmektedir

1. Emirü'l-Mü'minin Ebû Hafs Ömer b. El-Hattâb (ra)'den:

Demiştir ki, kendim işittim, Resûlullâh (sav) şöyle buyuruyordu:

Ameller (in kıymeti) niyetlere bağlıdır. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan odur. Hicreti Allah'a ve Resülü'ne müteveccih olanın hicreti Allah'a ve Resûlullah'adır. Hicreti, eline geçireceği bir dünyaya veya nikah edeceği bir kadına müteveccih ise hicreti de gaye-i hicreti ne ise (dünya veya kadın) ona müntehidir.

(Bu hadis-i şerifi, her biri İmâmü'l-muhaddisin olan Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâil b. İbrahim b. el-Mugire b. Berdizbe el-Buhari el-Cu'fi ile Ebü'l-hüseyn Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyri En-Nisabiri kütüb-i musannifenin esahhı olup sahihayı denilen kibatlarında rivâyet emişlerdir.)

2. Yine Ömer b. El-Hattâb (ra)'den:


Demiştir ki, günün birinde Resûlullah (sav) Efendimiz'in huzûrunda bulunduğumuz sırada bir de baktık ki elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah, üzerinde yolculuğa delalet eder hiç bir alâmet olmayan ve böyle iken yine hiç birimizce tanınmayan bir kimse karşımıza çıka geldi. (sokula sokula) nihâyet Nebiyy-i Ekrem (sav) Hazretleri'nin yanına (varıp) oturdu. Ve dizlerini dizlerine dayayıp ve her iki avucunu iki uyluğu üzerine koyup: "Ya Muhammed, İslam nedir? Bana söyle" dedi. Resûlullah (sav): "İslâm Allah'dan başka hiç bir ilâh ve Ma'bûd-ı bi'l-hak olmadığına ve Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehâdet etmen, namazı ikâme etmen, zekâtı vermen, Ramazan'da oruç tutman ve yoluna gücün yeterse Beytu'llâh'a hac etmendir." buyurdu. O (yabancı kimse): "Doğru söylüyorsun." dedi. Biz onun hâline hem Cenâb-ı Resûl'e soruyor, hem de onu tasdik ediyor diye teaccüb ettik. Ondan sonra: "Bir de imân nedir?" söyle." diye sordu. Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz: "İmân Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe imân etmendir. Bir de hayır ve şer (tatlı, acı hangi türlüsü olursa olsun) kadere imân etmendir." buyurunca yine: "Doğru söylüyorsun." dedi. Ve: "ihsan nedir? söyle" diye bir daha sordu. Cenâb-ı Risâlet-meâb Efendimiz de: "İhsan, Allah'a sanki görüyormuş gibi ibâdet etmendir. Zirâ sen O'nu görmüyorsan, O seni görüyor." buyurdu. O, yine: "Doğru söylüyorsun." dedikten sonra: "Kıyâmet (in ne zaman kopacağın)ı bana haber ver." dedi. Cevâben: "Bunda sorulanın ilmi sorandan ziyâde değildir." buyurdu. "Öyle ise emârelerin (yani daha evvelki alâmetlerini) bildir" dedi. Cevâbında: "Câriye-i memlûkenin kendi sâhibini doğurması ve yalın ayak, sırtı çıplak, fakir davar çobanlarının hangimizin kurduğu binâ daha yüksektir diye (servet ve sâmânca) yarışa çıktıklarını görmendir." buyurdu. Bundan sonra o (yabancı) kimse gitti. Nebiyy-i Ekrem (sav) Hazretleri de durdu durdu da neden sonra: "Yâ Ömer, bilir misin o soran kim idi?" diye sual buyurdu. "Allah ve Resûlü a'lemdir". dedim. Buyurdular ki: "O, Cibril idi. Size dininizi öğretmek için geldi."

(Bu hadis-i şerifi, Müslim rivayet etmiştir.)

3. Ebû-Abdü'r-Rahmân Abdullah b. Ömer b. El-Hattâb (ra)'dan:


Demiştir ki, kendim işittim, Resûlullâh (sav) şöyle buyurdu: (Binâ-yı) İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'dan başka hiç bir ilâh ve Ma'bûd-ı bi'l-hak olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet, namazğ ikâme, zekâtı vermek, hacc-ı Beytu'llâh, savm-ı Ramazan.

(Bu hadis-i Şerifi, Buhâri ile Müslim tahric etmişlerdir.)

4. Ebû-Abdi'r-Rahman Abdullah b. Mes'ud (ra)'den:

Demiştir ki; Resûlullâh (sav) "ki sadık ve masdûk O'dur" bize şöyle buyurdu: "Her birinizin (mâye-i) hilkati ana rahminde nutfe olarak kırk gün derlenir toplanır. Sonra tıpkı öyle alâka (kan pıhtısı) olur. Sonra yine tıpkı öyle mudğa (et parçası) olur. Ondan sonra da melek gönderilir, ona nefh-ı rûh eder. Ve dört kelimeyi yani rızkını, ecelini, amelini ve şâki mi yoksa saîd mi olacağını (hükm-i kazâ ve kader olarak) yazması (o meleğe) emrolunur. Kendisinden başka hak ilâh olmayan Allah'a kasem ederim ki, içinizde öyle adam bulunur ki, ehl-i Cennet amelleriyle âmil ola ola kendisi ile Cennet arasında bir arşından ziyâde mesâfe kalmaz. Derken (hükm-i) kitab (yâni o yazının hükmü) ona galebe eder, ehl-i nâr ameli ile âmil olur da Cehennem'e girer. Kezâlik içinizde öyle adam bulunur ki, ehl-i nâr ameli ile amil ola ola kendisi ile Cehennem arasında bir arşından ziyâde mesâfe kalmaz. Derken (hükmü-i kitab ona galebe eder, ehl-i Cennet ameli ile âmil olur da Cennet'e girer.

(Bu hadis-i şerifi, Bihari ile Müslim rivâyet etmişlerdir.)

5. Ümmü'l-Mü'minin Ümm-i Abdu'llah Aişe-i Sıddika (ra)'dan:


Demiştir ki, Resûlullâh (sav) Efendimiz Hazretleri şöyle buyurdu: "Her kim bizim bu işimizin (yâni dinimizin) içine ondan olmayan bir şeyi yeniden sokarsa (o yaptığı iş) merdûddur, başına çalınır."

(Bu hadis-i şerifi, Buhari ve Müslim rivâyet etmişlerdir.)

Müslim'den gelen diğer bir rivyaette de şöyle denilmiştir.

Her kim emrimize (ahkâm-ı dinimize) uygun olmayan bir amel işlerse o ameli merdûddur, başına çalınır.

6. Ebu Abdi'llâh Nu'mân b. Beşir (ra)'dan:

Demiştir ki, Resûlullâh (sav) Hazretlerinden kendim işittim; şöyle buyuruyordu: Halâl belli, haram da bellidir. İkisi arasında da (halâl mi, haram mı belli olmayan birtakım) şüpheli şeyler vardır ki, çok kimseler onları bilmezler. Şüpheli şeylerden her kim sakınırsa, dinini ve ırzını kurtarmış olur. Her kim şüpheli şeylerin içine dalarsa harâmın da içine dalmış olur. (böylesi) tıpkı (içine girmek yasak edilen) koru etrâfında davar otlatan çoban gibidir ki, sürüsünü o koruya (düşünüp) otlatmak tehlikesi karşısında bulunur. Haberiniz olsun, her padişahın bir korusu olur. Biliniz ki, Allah'ın korusu da harâm ettiği şeylerdir. Ağah olunuz, cesedin içinde bir et parçası vardır ki, iyi olur olursa bütün cesed iyi olur. Bozuk olursa bütün cesed bozuk olur. İşte o (et parçası) kalbdir.

(Bu hadis-i şerifi, Buhâri ile Müslim rivâyet etmişlerdir.)

7. Ebu Rukayye Temin b. Evs ed-Dâri (ra)'den:

Demiştir ki, Nebiyy-i Ekrem (sav) Efendimiz şöyle buyurdu: "Din hemen nasihattır. Din hemen nasihattir. Din hemen nasihattir." "Yâ Resûla'llâh, kimin için nasihat?" diye sorduk. "Allah için, kitâbı için, Resûlü için, Eimme-i müslimin ve âmme-i müslimin için." buyurdular.

(Bu hadis-i şerifi, Müslim rivâyet etmiştir.)

8. Abdullah b. Ömer (rha)'dan:


Demiştir ki, Resûlullâh (sav) Efendimiz Hazretleri şöyle buyurdu: "Allâh'tan başka Hak İlâh olmadığına ve Muhammed'in Resûlu'llâh olduğuna (zahirde) şehadet, namazı ikâme, zekâtı edâ edinceye kadar nâs ile muhârebe etmek bana emrolundu. Onlar bunları yapınca "Müslümanlık hakkın muktezâsı (olan hudûd) müstesnâ olmak üzere" canların ve mallarını benim elimden kurtarırlar. (Batınlarından dolayı olan) hesaplarına gelince, o (hesâbı görmek) Allâh'a kalmıştır."

(Bu hadis-i şerifi, Müslim rivâyet etmiştir.)

9. Ebû Hureyre Abdu'r-Rahmân b. Sahr-ı Devsi (ra)'den:

Demiştir ki, kendim işittim, Resûlullâh (sav) Efendimiz şöyle buyurdu: "Sizi her neden nehyedersem ondan ictinâb ediniz. Size her neyi emredersem kudretiniz yettiği kadar yapınız (da nasıl yapacağınızı sormayınız.) Zirâ sizden evvelki (ümmet)leri helâk eden, ancak onların çok çok sormaları ve peygamberlerine muhâlefet etmeleri olmuştur.

(Bu hadis-i şerifi, Buhari ile Müslim rivâyet etmişlerdir.)

10. Ebû Hüreyre (ra)'den:


Demiştir ki, Resûlullâh (sav) şöyle buyurdu: "Allahû Teâla pâkdır. Pâk olandan başkasını kabûl etmez. Allahu Teâla mürsel olan Peygamberlerine neyi emrettiyse mü'minlere de onu emretmiştir. (Peygamberler): "Ey peygamberler, pâk ve halâl taâmlardan yiyiniz ve sâlih amel işleyiniz" (Mü'minlere de) "Ey iman edenler, rızk olarak size verdiğimiz pâk ve halâl şeylerden yiyiniz" buyurdu. Ondan sonra Resûl-i Ekrem (sav) Hazretleri (sözü döndüre dolaştıra) buyurdu ki, insan (Allah yolunda uzun seferlere katlanır, saçları birbirine karışmış, yüzü gözü toza bulanmış, "Yâ Râb! Yâ Rab!" diyerek ellerini gök yüzüne açar. Halbuki, yediği haram, içdiği haram, giydiği haram. Haram ile beslenmiş. Böylesinin duâsı nereden müstecâb olacak?"

(Bu hadis-i şerifi, Müslim rivâyet etmiştir.

11. Resulullah (sav)'in torunu ve sevgili yavrusu Ebû Muhammed Hasan b. Ali b. Ebi Talîb (rha)'dan:

Demiştir ki, Resûlullah (sav) Hazretleri'nin "(Hill ve hürmeti, fâide ve zararı) seni şüpheye düşüren şey'i bırak da düşürmeyene bak." buyurduklarını kendilerinden işitip belledim.

(Bu hadis-i şerifi Ahmed b. Şuayb-ı Nesei ile Ebu İsâ muhammed b. İsâ-yı Tirmizi rivâyet etmişlerdir. Tirmizi: "Bu hadis hasen'dir, şahiddir." diyor.)

12. Ebû Hüreyre (ra)'den:

Demiştir ki, Resûlullâh (sav) Hazretleri: "Kişinin mâlâya'niyi terketmesi, iyi müslüman olduğu(nun alâmetleri)ndendir." buyurdu.

(Bu hadis-i şerif hasen olup onu Tirmizi gibi başkan da böylece (mevsülen) rivayet etmişlerdir.)

13. Resûlullâh (sav)'in hadimi Ebû Hamza Enes b. Malik (ra)'den:

Demiştir ki: Resûlullâh (sav) Efendimiz: "Her biriniz kendi nefsi için neyi severse (yani arzu ederse Müslüman) kardeşi için de onu arzu etmedikçe mü'min olmuş olmaz." buyurdu.

(Bu hadis-i şerifi, Bûhari ile Müslim rivâyet etmişlerdir.)

14. İbn-i Mes'ud (rha)'den)

Demiştir ki: Resûlullâh (sav) şöyle buyurdu: (Şu) üç sebebden biri olmadıkça hiç bir Müslümanın kanı halâl olmaz: Biri, seyyib zâninin (yani başından nikâh geçmiş zaninin ki, recm olunur), diğeri kat-i nefs edenin (ki maktûle bedel kısas olunur), biri de dinin terk eden ve cemâatten ayrılanın (ki, katl olunur).

(Bu hadis-i şerifi, Buhari ve Müslim rivâyet etmişlerdir.)

15. Ebu Hüreyre (rha)'den:

Demiştirki: Resûlullâh (sav) Hazretleri şöyle buyurdu: "Allah'a ve âhiret gününe imânı olan, ya hayır söylesin, ya ağzını mühürlesin. Allah'a ve âhiret gününe imânı olan, komşusuna ikrâm etsin. Allah'a ve âhiret gününe imânı olan, misafirine ikrâm etsin."

(Bu hadis-i şerifi, Buhâri ile Müslim rivayet etmişlerdir.)

16. Ebû Hüreyre (ra)'den:


Demiştir ki: biri Nebiyy-i Ekrem (sav) Hazretlerine "Yâ (Resûla'llah), bana vasiyyet yâni nasihat et" dedi. (Cevâben) gazab etme, buyurdu. O kimse talebini birkaç defa tekrâr etti. (Hepsinde) gazab etme cevâbını verdi.

(Bu hadis-i şerifi, Buhari rivâyet etmiştir.)

17. Ebû Ya'lâ Şeddâd b. Evs (ra)den:


Demiştir ki, Resûl-i Ekrem (sav) efendimiz şöyle buyurdu: Allahû Teâla (cc) ve Tekaddes Hazretleri her şeye güzel muâmele edilmesini (iyilikle davranılmasını) emretmiştir. Öyle ise (canlı bir mahlûku haklı olarak) öldüreceğiniz vakitte (maktûlü ta'zîb etmiyecek) güzel bir sûret-i katli ihtiyâr ediniz. Kezâlik bir hayvanı boğazladığınız vakitte (hayvana ezâ vermiyecek) güzel bir sûrette boğazlayınız. Her hanginiz böyle bir işe girişecek olursa, bıçağını (iyice) bilesin ve zebîhasını (yâni keseceği hayvanı) rahatlandırsın.

(Bu hadîs şerîfi, Müslim rivâyet etmiştir.)

18. Ebû Zer Cündüb b. Cünâdete'l-Gıfârî ile Ebû Abdi'r-Rahmân Muâz b. Cebel (rha)dan:

Demişlerdir ki, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz şöyle buyurdu: Her nerede olursan ol, Allah'tan ittikâ üzere bulun (yâni hakkını gözet ve gözetmemekten sakın). Seyyienin ardınca hemen haseneyi yetiştir ki, o seyyieyi mahvedesin. Halka da güzel huy ile muâmele et.

(Bu hadîs-i Tirmizî rivâyet etmiş olup (Hadis-i Hasen) olduğunu da tasrif eylemiştir. Bâzı nüshalara göre, (Hasen, Sahîh) diye kayıdlamıştır.

19. Ebu'l-Abbâs Abdullâh b. Abbâs (ra)'dan:


Demiştir ki, birgün Resûl-i Ekrem (sav)'in terkisinde idim. Buyurdu ki: Evlâd, sana bir kaç söz belleteyim: Allah'ı (yâni emir ve nehyini) gözet ki, Allah'da seni gözetsin. Allah'ı gözet ki, O'nu karşında bulasın. (Bir şey) istediğin vakit Allah'tan iste. Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile. Şunu bil ki, cemi mahlûkat el birliğiyle sana bir fâide ve menfaat bahş etmek isteseler, Allah'ın sana yazdığından fazla bir şey bahşedemezler. Kezâlik cemi mahlûkat el birliğiyle sana bir zarar vermek isteseler, Allah'ın sana takdir ettiği zarardan ziyadesini yapamazlar. Kalemler (işleri hitâma erip) kaldırılmış, sahifeler de (üzerlerindeki yazılar tamam olup) kurumuştur.

(Bu hadis-i Şerifi, Termizi rivâyet edip, (Hasen, Sahih) olduğunu söylemiştir. Tirmizi'den başkasını rivâyetine göre ise şöyle buyrulmuştur.)

Allah'ı gözet ki, O'nu önünde bulasın. Geniş zamanında Allah'a kendini sevdir ki, O da seni sıkıntı zamanında tanısın (sevsin). Bilmiş ol ki, (takdir-i İlâhi'ye göre) başına gelmiyecek olan şeyin sana isabet edeceği yok. Ve sana isabet edecek olan şeyden de senin kurtulacağın yok. Bilmiş ol ki, nusrat (-ı İlâhiyye) sabır ile, küşâyiş-i kalb de gam ve gussa ile beraberdir. Her güçlükle berâber bir kolaylık vardır.

20. Ebû Mes'ûd Ukbe b. Amr el-Ensâri el-Bedri (ra)'den:

Demiştir ki, Resûlullah (sav) Hazretleri şöyle buyurdu: "Utanmadıktan sonra dilediğini yap" sözü, ilk nübüvvet zamanlarından nâsın hatırında kalan sözlerdendir.

(Bu hadis-i şerifi, Buhari rivâyet etmiştir.)

1 - GİRİŞ

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde doğdu. O'nun hayâtını ve insanlık târihinde yaptığı büyük inkılâbı kavrayabilmek için, yaşadığı asırda Arabistan'ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda vardır.

İslâmiyet'ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaşıyorlardı. Her kabîle, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabîle başkanına "Şeyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayâtı geçiriyorlardı. Hicaz bölgesinde üç önemli şehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Tâif'ti. Mekke'de Kureyş Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib (Medine) de Evs ve Hazreç adlı Arap kabîleleri ile Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diğer kabîleler genellikle göçebe idiler.

Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden savaş eksik olmazdı. Yalnızca yılın dört ayında (Muharrem, Recep, Zilka'de ve Zilhicce aylarında) harbetmezlerdi. Bu aylara "eşhür-i hurum"(1) (savaşılması, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar) denir. Bu esnâda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar bu aylarda kurulurdu. Mekke'nin hâkimi, Kâbe ve civârındaki putların koruyucusu oldukları için Kureyş kabîlesi, diğer bütün kabîlelerden saygı görürdü. Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardı.(2)

Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civârında kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı. Bu panayırlara ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, iffetsiz kadınlar, şâirler, hatipler, kâhinler ve çeşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif'le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında, şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler, Kâbe'nin duvarlarına asılırdı. Bu şekilde Kâbe duvarında asılmış olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü's-seb'a" (Yedi Askı) denilmiştir.

Müslümanlıktan önce, Arapların çoğunluğu putperestti. Yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı. En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva', Yeğûs, Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı. Mekke'de Kâbe ve civârına 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kâbîlenin ayrı bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardı. Böylece yılın her gününde putlarını ziyârete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticâret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi hâline gelmiş bulunuyordu.

Arabistan'da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî (ateşe tapan) ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka, çok az sayıda, Hz. İbrahim'in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan "Hanîf"ler vardı. Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve Sâide oğlu Kuss bunlardandı.

İslâmiyetten önce Arap Yarımadasının kuzeyinde (Sûriye'de) "Nebtî", güneyinde (Yemen'de) "Himyerî", Irak'ta ise "Süryânî" yazıları kullanılıyordu. Hicaz Arapları Sûriye ve Irak'a ticâret için yaptıkları seyâhatlarda Arapça'yı Nebtî ve Süryânî yazıları ile yazmayı öğrendiler. Daha sonraki asırlarda, Nebtî yazısından "Nesih"; Süryânî yazısından da "Kûfî" denilen yazı sitilleri doğmuştur. Ancak, Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himâye, cesâret.. gibi bazı iyi hasletleri yanında, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düşkünlüğü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardı. Hele köle ve kadınlara insan değeri vermezlerdi. Kadınlar, ölen kocasından, babasından ve diğer yakınlarından mirâs alamadıkları gibi, kendileri mirâs malları arasında, mirâscılara kalırdı. Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Fuhuş âdeta meslek hâline gelmişti. Bu yüzden bazı kimseler kız çocuklarını diri diri kumlara gömecek derecede vahşet göstermişlerdi.(3)

İslâmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil, bütün dünya, zulüm, sefâhet ve cehâletin karanlığı içindeydi. Maddî ve rûhî sıkıntılar içinde bunalmış olan insanlık, bir mürşit, bir kurtarıcı beklemekteydi.
Kur'ân-ı Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlık dönemi, "İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden, fesat (her tarafı kapladı) karada ve denizde yayıldı."(4) ifâdesiyle en vecîz bir şekilde anlatmaktadır.

"Aralarında birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman, içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hüküm veriyorlar." (en-Nahl Sûresi, 58-59. Ayrıca bkz. ez-Zuhruf Sûresi, 17; et-Tekvîr Sûresi,8-9)

2—MEKKE VE KÂBE

Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapılan ilk binâ, bütün namazlarda kıblegâh olarak yönelmekte olduğumuz Kâbe'dir.(5) Allah'ın emriyle Hz. İbrâhim ve oğlu Hz. İsmâil tarafından(6) Milattan 2000 yıl kadar önce Mekke'de yapılmıştır.(7) Tavâfa başlama yerinin işâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-doğu köşesi (Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah taşı Hz. İbrâhim, Ebu Kubeys dağından getirerek hâlen bulunduğu köşeye koymuştur. İnşaatın tamamlanmasından sonra Hz. İbrâhim ilk tavâfı oğlu Hz. İsmâil'le beraber yapmış, bütün insanları hacca, Kâbe'yi ziyârete dâvet etmiştir.(8)

Mekke şehri, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in büyük dedelerinden Kusayy tarafından, Kâbe'nin inşâsından çok sonra kurulmuştur. Allah'a ibadet için yapılmış olan Kâbe, zamanla "Tevhid İnancı"nın unutulmasıyla, putlarla doldurulmuş; Mekke puperestliğin merkezi hâline gelmiştir.
 

ilimdünyası

Bilgili

Bilgili

Eyl 12, 2014
41
40 Hadis

Özenle seçilmiş bu kudsi hadis-i şerifleri bizlerle paylaşmanız büyük bir incelik. Rabbim bizleri en azından şu ömrü hayatında 40 hadis-i şerif ezberleyenlerden kılsın inşallah. Amin amin amin
 

Hamidullah

Yönetici

Yönetici
Tem 13, 2014
2,497
T. C.
40 Hadis

Rabbim Peygamberimizi gerçek manada rehber olarak yaşantımızın her alanında damarlarımıza kadar hissetmeyi nasip eylesin.
 

Similar threads

Üst Alt