Şehir Parlamentosu

Cansu

Bismillahirrahmanirrrahim
Tem 11, 2014
525
Denizli
Şehir Parlamentosu

1381. Kusay’dan önce Mekkeliler çadırlarda yaşarlardı. Burada birçok ev ve Kâ’be’nin tam karşısına şehrin ileri gelenleri ve soylular için bir toplantı salonu (Dâru’n-Nedve) yapılmasına da kendisi karar vermiştir. Hasan ibn Sâbit gibi dönemin şâirleri bize bu salonun adını naklederler.270 Daha sonraları İslâmî dönemde, Kâ’be avlusunu (Mescid’ul-Harâm) genişletmek için bu salon yıkılmıştır. Rivayete göre, Hatîm’in tam karşısında bulunan bugünkü Musalla el-Hanefiyye bu salonun arsası üzerine inşâ edilmiştir.

1382. “Kureyşliler halkın genelini ilgilendiren bir konuda görüşme yapmak istediklerinde, Parlamento tarafından görevlendirilen muhafız, onun oğlu yahut yeğeni kapıyı açardı. Bir kız bulûğ çağına eriştiğinde, kendisine Dâru’n-Nedve açılır, burada muhafızın kabilesine mensup üye ona giysisini hazırlayıp giydirirdi; daha sonra bu kız, bir daha peçesiz sokağa çıkmamak üzere evine dönerdi.”271 “Mekkeli kadın ve erkeklerin düğünleri de Dâru’n-Nedve’de yapılır, yine burada yaşanan olaylarla ilgili tartışma ve görüşmeler yapılır, kendilerine savaş sancağı teslim edilmek suretiyle askerî sefere çıkacak komutanlar tâyin edilirdi.”272 Muhtemelen ittifak ve barış anlaşmaları ile diğer askerî ve iktisadî anlaşmalar da bu binada karara bağlanmıştır.

1383. Dâru’n-Nedve , şehrin merkezî danışma meclisi idi. Ancak her sop’un, ayrıca Nâdî denilen kendilerine ait bir toplantı yeri de bulunuyordu. Kur’ân bu konuya iki ayrı yerde değinir:

“… Siz … toplantılarınızda (nâdilerinizde) edepsizlik mi yapacaksınız?”273

“… O hemen gidip meclisini (taraftarlarını) çağırsın! Biz de zebânileri çağıracağız.”274

Herhangi bir sop’un üyelerine bir konuyu iletmek isteyen yabancılar, genellikle bunların nadî’lerinin (toplantı yerinin) nerede olduğunu sorarlardı.275 Gece meclislerinde (Arap yazarların ifadesiyle müsâmerelerde) şehir sakinlerini eğlendiren hikâyeciler de muhtemelen bu nadi’leri kullanıyorlardı. Bunlarla ilgili bazı anılar kimi şairlerce dile getirilmiştir. Bu şairlerden biri, mutsuz bir dönemden bahsederken şu ifadeleri kullanır:

“Sanki Hacûn ile Safa (Mekke’nin iki mahallesi) arasında hiçbir dost yoktu; ve Mekke’de hikâye anlatacak hiçbir kimse de kalmamıştı.”276

Fakat Kur’ân, “uygunsuz konuların işlendiği gece oturmalarını” aşağılayarak dile getirir (Sâmiran tehcurûn).277 Bir sop’a ait ticaret kervanlarının uğurlanışı da o sop’un nâdisinde yapılırdı.

1384. Bir kimseyi toplum dışına itme (aforoz) ve yasa dışı ilan etmenin yanı sıra, bir kimseye himaye (emân) hakkı tanıma gibi törenlerin de o sop’un nâdîsinde yapılması oldukça önemli idi; bu tür işlemler, değişik soplardan üyelerin tam kadro katılabileceği, örneğin mabedin avlusu gibi merkezî bir yerde yapılırdı. Emân hakkı verme konusunda şu olayı hatırlatalım: Ebû Bekir, Müslümanların Habeşistan’a sığındıkları bir sırada, başka bir yere yerleşmek üzere Mekke’yi terk etmiş ve Ehâbişlerin memleketine uğramıştı. Bunların başkanı İbn ed-Duğunne kendisini Mekke’ye geri getirerek, Ebû Bekir gibi asil birini kendi yurdundan hicret etmek zorunda bıraktıkları için Mekkelileri azarlamış ve sitemler etmiştir. Daha sonra İbn ed-Duğunne, Ebû Bekir’i kendi emanına aldığını ve bundan böyle hiçbir kimsenin ona eziyet edip sıkıntı vermemesini söylemiş, Mekkeliler de bunu kabul etmişlerdir.278 Bu da gösteriyor ki, sadece bir vatandaş tarafından değil, aynı zamanda bir müttefik kimse tarafından verilen emânlar da Mekke’de geçerli idi.

1385. Mekke’de aynı anlama gelen ve münâdî ya da müezzin (bir tür elçi) denilen görevlilere de rastlanmaktadır ki, bunlar, o sop’un başkanı tarafından “genel ilan” işlerinde görevlendirilmişlerdi. Bazı kaynaklarda, Uhud savaşı sırasında askerî münâdî ve müezzinlere de görev düşmüştü.279 H. 9 yılında Ebû Hureyre, Resulullah (AS)’ın Mekke’de müşriklerle yapılmış olan bazı kararları açıklayıp, bazı anlaşmaların da yürürlükten kaldırıldığını bildirmekle görevlendirdiği heyetin müezzini olmuştu.280 Kur’ân her iki terimi de kullanmıştır. Bu münâdiler, halka açık bir toplantıyı, şenliklere ya da ziyafetlere daveti ya da bireyleri çok etkileyen toplum dışında bırakma (aforoz ya da tard etme) gibi kararları ilan ederlerdi. Belirtildiğine göre281 büyük başkan Abdullah ibn Cud’ân’ın iki münâdîsi vardı; biri yukarı şehir (Ma’lât) için, diğeri ise aşağı şehir (Mesfele) içindi. (Demek ki şehir o sırada oldukça büyümüştü.)

1386. Bu arada “çıplak uyarıcı” (nezîr uryân)’yı da unutmayalım: Örneğin düşmanın yaklaştığının bildirilmesi vs. gibi acil ve hayatî öneme sahip bir haber söz konusu ise, ister tanıdık ister yabancı kim olursa olsun insanlar herkesin bulunduğu bir yere gelerek kısmen ya da tamamen soyunarak, tehlikeyi haber verirlerdi; insanlar ne olup bittiğini öğrenmek için koşuştururlar ve bu uyarıcılar da kendilerine bu haberi iletirlerdi. Örneğin, H. 2 yılında Ebû Sufyân’ın sürdüğü kervan Müslümanların bir tuzak hazırlandığını öğrenince, habercisi Mekke’ye koşmuş ve haberi bu tarzda ilân etmişti.282
 
Üst Alt