Peygamber Efendimiz Zamanında Siyâsî Dînî Hayat

Cansu

Bismillahirrahmanirrrahim
Tem 11, 2014
525
Denizli
Siyâsî – Dînî Hayat

Mekke Kureyş’lileriyle Olan İlişkiler

359. Her ne kadar kendi hemşehrileri tarafından yurdundan sürülüp çıkarılmış da olsa, Muhammed (AS) her zaman için doğduğu şehre ve oranın sakinlerine karşı şefkatli duygular besliyordu.368 Oysa bu insanlar Müslümanların hicretinden sonra bile kendisini rahat bırakmamışlardı. İşte bu konuyla ilgili iki önemli belge:

360. “Resulullah Medine’ye geldiği zaman, Mekke’nin en önde gelen iki başkanı olan- Ebû Süfyan ve Übey ibn Halef, Ensâr’a (Medineli Müslümanlara) şu ifadelerle dolu bir yazı yazdılar: “Bundan böyle Arap kabileleri arasında ortaya çıkabilecek hiçbir savaş, sizinle bizim aramızda çıkacak bir yanık yarasından (savaştan) daha ıstırap verici olamaz; fakat siz içimizden çıkmış olan ve en soylu ve en yüce bir mevkide (gerçekten de öyle) bulunan birine yardım etmeye kalkıştınız ve ona sığınacak bir yurt verip onu savunuyorsunuz. Bu sizin için gerçekten utanılacak bir durum ve bir lekedir. Bizimle onun arasına girmeyiniz. Eğer kendisi doğru yolda bir insan ise, bundan mutluluk payı çıkaracak olan bizleriz; yok eğer kötü biri ise, onu ele geçirmeye herkesten çok bizim hakkımız vardır.”369 Ka’b ibn Mâlik onların bu mektubuna daha sonra bir şiirle karşılık vermiştir.370 Muhammed (AS)’i öven ifadeler büyük bir olasılıkla metne sonradan eklenmiş kalem oynatmalardır, ancak böyle bir mektup, Mekkeli müşriklerin çevirdiği dolap ve hilelerin Hicret’ten sonra bile durmadığını bizlere göstermektedir.

361. Ensâr’ın red cevabı karşısında asla ümitsizliğe kapılmayan Mekkeliler, bu kez de Muhammed (AS)’ın Medine’de bulunan düşmanlarına, yani Abdullah ibn Übey ve kendisi gibi müşrik olan yandaşlarına şöyle bir ültimatom gönderdiler: “Sizler (firardaki) bir arkadaşımıza kucağınızı açıp sığınma hakkı verdiniz. Allah’a yemin ederiz ki, eğer onunla mücadele etmez ya da onu şehrinizden sürüp çıkarmazsanız, savaşçılarınızı öldürmek ve kadınlarınızın iffetini çiğnemek için üzerinize yürüyeceğiz.”371 Söz konusu kaynağın ifadesine göre, bu olaydan sonra Medine’de bir kargaşa meydana gelmiş, ancak Ensâr grubu tam bir kardeş kavgası içine sürükleneceği sırada Resulullah (AS) araya girerek bu ültimatoma karşılık verilmemesi konusunda onları kolayca ikna etmiştir. Medineli Araplardan da ümitlerini kesen Mekkeli müşrikler, bu kez de aynı bölgedeki Yahudilerle birlikte entrikalar çevirmeye başlamışlar ve böylece, ilerde de göreceğimiz gibi, Benû Nadîrlerle savaş patlak vermiştir.

362. Anlaşıldığı kadarıyla Mekkeliler, Medine’ye karşı bir takım ekonomik önlemler almışlardı. Gerçekten, Ebû Nâ’ile süt kardeşi Ka’b ibn el-Eşref’i öldürmek istediği zaman, (bir takım gizli maksatlarla) Müslümanların içinde bulundukları durumdan söz etmekle birlikte, satır aralarında bazı gerçekleri görmek de mümkündü: “Bu adamın (Muhammed’in) kalkıp aramıza gelişi bizim için büyük bir felaket oldu: Arabistan bize düşman oldu ve herkes bize karşı çıktı; yollarımız kesildi, ailelerimiz (açlıktan) ölüyor, yiyeceğimiz kalmadı ve kendi kendimizi beslemekte büyük güçlükler çekiyoruz.”372 Bu sırada Ebû Nâ’ilenin durumu abarttığına hiç kuşku yoktu, ancak aslında bu durum bazı gerçekleri de ortaya koymaktaydı. Mekkelilerin o dönemde Arabistan’ın uluslar arası ticareti elinde bulundurduğu bilinmektedir. Öyle ise bu ekonomik baskının etkisinden kuşku duyulmaması gerekir.

363. Tereddütlerle dolu geçen uzun aylardan sonra Resulullah (AS) kendisini savunmaya karar verdi. Medine’ye gelişinden yaklaşık bir yıl sonra, ilk Müslüman askerî birliğini göndererek, onlara “artık Kureyş kervanlarının da İslâmî nüfuz bölgesinden geçemeyeceklerini” bildirdi. Hepsi de Mekkeli otuz kadar gönüllü Müslüman, Resulullah (AS)’ın amcası Hamza kumandasında Medine’nin batısında Kızıldeniz sahillerine kadar ilerleyerek, burada Cuheyne kabilesinin arazisi üzerine kamp kurmuş olan, Ebû Cehil kumandasında üç yüz kadar deveden oluşan bir kervanla karşılaştılar. Cüheynîlerin başkanı Mecdî ibn Amr her iki tarafın da koruyucusu (müttefiki) durumundaydı ve onun girişimi sayesinde bir çatışma çıkmadı. Her iki taraf da sükunetle yurtlarına döndüler.373 Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu ve daha sonraki askerî seferlerde (seriyyelerde) Müslümanlar sadece –o sıralarda savaş halinde oldukları- Mekkelilere ait kervanlara saldırı düzenlemişler, ülkedeki diğer gayrı müslim topluluklara ilişmemişlerdir. Yani ortada basit yağmalama ve çete faaliyetlerinden farklı olarak, tam bir savaş hukuku söz konusu idi.

364. Birkaç hafta sonra, Resulullah (AS)’ın bir başka akrabası olan Ubeyde ibn el-Hâris, Muhacirlerden oluşan altmış kişilik bir askerî birlikle Ebû Cehil’in oğlu İkrime’nin yönetimindeki büyük bir kervanı durdurmak üzere hareket etti ve onlarla Seniyyetü’l-Mürre’de karşılaştılar. Yine burada da niçin silah kullanılmadığı konusunda elimizde bilgi mevcut değildir. Ancak şu nokta dikkat çekicidir ki, düşman karargâhında bulunan iki Müslüman “özgürlüğü seçerek” Müslüman ordusu saflarına katıldı: Bunlar uzun zaman önce Mekke’ye gelip yerleşmiş olan Mikdâd ibn Amr ve Utbe ibn Gazvân idi. Birincisi (Yemen’in) Bahra, diğeri ise Mâzin kabilesindendi.374 Görünüşe bakılırsa bunlar büyük bir kervan yolculuğundan yararlanarak, böylece güvenli bir biçimde Medine’ye olan yolculuklarını tamamlamak istemişlerdi. Sa’d ibn Ebî Vakkâs da muhtemelen düşmanın konumu hakkında bilgi almak ya da bu bölgede oturmakta olan kabilelerin Müslümanlarla işbirliği yapmak isteyip istemediklerini araştırmak üzere, sekiz Muhacirden oluşan bir birliği, Râbig yakınlarındaki Harrâr’a sevk etmişti.375 Kaynaklarımızın açık ve net olarak bildirdiklerine göre, yukarıda Cüheynilerle ilgili olayda gördüğümüz gibi, bölge insanının yakın işbirliği olmaksızın Mekke kervanlarının bu yerlerden geçmesini engellemek hemen hemen imkânsızdı. Ticarî kervanlar bir tür turistik akım ve geçtikleri bölgeler için çok önemli bir gelir kaynağı oluşturuyorlardı. Bu gelirler, özellikle kurulan günlük kervan kamplarında su, tahıl, hayvan yemi ve bölgenin diğer ürünlerinin satışından elde edilmekteydi. Ayrıca, buradaki kabileler zarar etmeleri halinde Mekke’deki güçlü Kureyş kabilesi tarafından bir misillemeye uğrama tehlikesini de taşıyorlardı. Bu durumda, Kureyşlilerle bir rekabete girişmeden önce bu bölgedeki kabilelerin himayesini sağlamak gerekiyordu ki bunun için de Resulullah (AS)’ın varlığı ve olaya bizzat el koyması kaçınılmazdı.

365. İşte bu nedenle Muhammed (AS) kısa bir süre sonra Medine’nin güneyinde, Bedir yakınlarındaki Benû Damran kabilesi arazisinde bulunan Vaddân’a geldi. İki hafta kadar Medine’den ayrı kaldı376 ki bu durum bize onun görüşmelere başlayıp bir karşılıklı yardım anlaşması imzalamak üzere bütün bir haftayı orada geçirdiğini düşündürmektedir. Benû Damra ile yapılan her iki anlaşma metni de elimizdedir. Bunlardan ilki sadece tarafsızlık ve saldırmazlık anlaşması olup, olayı nakleden tarihçi tarafından H. 2. yılın Sefer ayına tarihlendirilmektedir. Bu anlaşma doğrultusunda Resulullah (A.S): “Benu Damra’ya kesinlikle saldırmayacak, onlar da kendisine saldırmayacaklar; ayrıca karşılıklı olarak birbirlerine sayıca üstünlük sağlayıp, hiçbir düşmanla işbirliğine gitmeyeceklerdi.”377

Birkaç ay sonra da herhalde aşağıdaki nedenlerle öteki anlaşma da imzalanmıştı: Birinci anlaşmanın yapılmasından bir ay sonra, Resulullah (AS), Medine’nin kuzey-batısında, Radvâ dağı yakınlarındaki Buvât’ı bir kez daha ziyaret etti. Kaynaklarımız bu sırada hiçbir savaştan söz etmezler. O sırada Kureyşlilere ait küçük bir kervan bu bölgeden geçmekteydi.378 Resulullah (AS) muhtemelen bu yörenin sakinleriyle bir anlaşma yapmaya çalışıyordu. Birkaç gün sonra Fihr kabilesinden Kurz ibn Câbir’in yönetiminde Mekkeli küçük bir grup Medine’nin dış mahallelerine saldırarak burayı yağmaladı ve halkını kılıçtan geçirdi. Saldırganlar birkaç gün takip edilse de bir sonuç alınamadı.379 Müslümanların bozulan sinirlerini yatıştırmak için daha etkin önlemlerin alınması gerekiyordu. Birkaç hafta sonra Mekkeli büyük bir kervan Suriye’ye doğru hareket etti. Medine’nin kuzeyindeki kabilelerle henüz ittifak anlaşması yapılmamıştı. Resulullah (AS) derhal güney-batıdaki kıyı bölgesine, Benû Damra arazisine doğru yola çıktı. Tarihçiler sadece bu olay sırasında ticarî bir kervanın takip edilmesi olayından açıkça söz ederler.380 Buradan, daha önce gönderilmiş olan tüm askerî birliklerin amaçlarının, özellikle, Mekkelilerin Medinelilere ait bölgeden geçişini engellemek olduğu sonucunu çıkartmak gerekir. Ancak bu kez, Kurz’un yapmış olduğu yağmanın intikamını almak için çıkılmıştı. Hicret sırasında Resulullah (AS)’ı takip eden ve daha sonra kendisinden af dilemek zorunda kalan Mudlic kabilesinden Suraka’yı hatırlamışsınızdır. Kendisi, birlikleriyle Resulullah (AS)’ın hizmetine girmeyi önermiş, ancak red cevabı almıştı. İmdi o sırada Müslüman askerî birliğinin kendi arazisinde bulunduğu bu sadık Bedevî’nin, Resulullah (AS)’ı ve 150 savaşçı sahabesini saygıyla karşılayıp ağırlamasına hayret etmemeliyiz. Bu ağırlama ve ikramın boyutları o dereceye varmıştı ki tarihçiler buna değinmeden geçememişlerdir. Mudlic kabilesinin bu konukseverliği sayesinde Kureyş kervanı o sırada savuşup gitti.381 Benû Damralılar Mudliclerin komşusu ve aynı zamanda onların müttefiki idiler. Böylece Muhammed (AS)’e Benû Damralılarla olan dostluk bağlarını pekiştirmek için uygun bir fırsat çıkmıştı. Gerçekten de aralarında, metnini aşağıda verdiğimiz bir anlaşma imzalandı:

“Bu, Allah’ın Elçisi Muhammed’in Benû Damra’ya hitaben yazdığı belgedir: Onlar malları ve canları konusunda emniyet içinde olacaklardır; kendilerine herhangi bir saldırı durumunda yardım edilecektir. Onlar da buna karşılık Resulullah (AS)’a yardım etmekle yükümlüdürler. Bu hüküm denizin bir kılı eritip yok edeceği zamana kadar (sonsuza dek) yürürlükte olacaktır. Ancak (Müslümanların) Allah yolunda savaşmaları durumu bundan müstesnadır. Ayrıca, Resulullah (AS)’ın kendilerinden bir yardım istemesi halinde derhal onun çağrısına cevap vermek zorundadırlar. Buna göre onlar Allah’ın ve onun Elçi’sinin güvencesi altında olacaklardır. Aralarından yükümlülüklerini tam bir titizlikle yerine getiren ve takva sınırları içinde kalan kişilerin hatırına onlara mutlaka yardım edilecektir.”382

366. İbn Hişâm’a383 göre Resulullah (AS) bu arada Mudliclilerle de bir ittifak anlaşması yapmıştır. Bu anlaşma da kuşkusuz benzer hükümler içermekteydi.

367. Resulullah (AS) gelişmelerden memnun olarak H. 2 yılının Cemaziyel’ahir ayında Medine’ye döndü ve hemen, özellikle kervanın dönüş hareketi hakkında bilgi almak üzere Filistin’e iki casus gönderdi. Müslümanlar, aslında Devletler hukuku ve siyasi ilişkiler açısından uzun vadede olumlu katkıları olan bu diplomatik zaferden pek tatmin olmamışlardı. Resulullah (AS) gözü pek bir karar daha alarak, çok güvendiği bir başkanı sekiz cesur Muhacirin başına geçirdi; haberin etrafa yayılmasını engellemek için de onlara üzeri mühürlü talimatlar verdi. Askerî birlik iki gün boyunca “yaylalarda (necdiye) küçük kuyu (rukayye) istikametinde” (güzergahın belli olmaması için böyle üstü kapalı ifadeler kullanılmıştı) dolaşacak ve talimatnameyi ancak bu yolculuğun sonunda açacaktı. Birliğin komutanı Abdullah ibn Cahş belgeyi açtığında şu satırları okudu:

“Bu yazıyı okur okumaz Mekke ile Taif arasındaki Nahle’ye gidecek ve orada konaklayacaksın. Orada Kureyşlileri gözetleyerek, topladığın bilgileri bize bildireceksin.”

Şurası dikkat çekicidir ki keşif kolundaki bu görevliler, Mekke’nin ötesinde, tamamen düşman arazisi içinde bulunan ve oldukça işlek bir yol üzerinde konuşlanmışlardı. Birliğin sahip olduğu pek az tesir gücü, bilgi toplamanın ötesinde bir amaç taşımadığı izlenimini uyandırsa da, bu askerî birlik sayesinde kazanılan girişimci ruh ciddi sonuçlara yol açmıştır. Recep ayının sonlarına doğru, kuru üzüm, deri, şarap vs. yüklü, Mekkelilere ait küçük bir ticaret kervanı görüldü. Biraz duraksadıktan sonra Müslümanlar bir saldırıya karar verdiler: Düşman tarafından bir kişiyi okla öldürüp iki kişiyi esir aldılar ve mallarına el koydular. Bu arada diğer kervancılar kaçıp kurtuldular. Ele geçirdikleri ganimetle Medine’ye dönen birlik mensupları ise, kendilerine verdiği talimata aykırı hareket ettikleri için Resulullah (AS)’ın azarlama ve töhmetine maruz kaldılar. Bu kişilerin, haram ayların kutsallığına saygısızlık ettikleri de düşünülebilir, ancak bu düşünce doğru değildir. Zira, olay Recep ayının son günü güneş battıktan hemen sonra meydana gelmiştir ki böylece haram aylar dönemi dışına çıkılmış oluyordu. Kısa bir süre sonra Mekkeli bir heyet Medine’ye gelerek, kurallar doğrultusunda iki esirin kurtulmalığını ödedi ve sorun da böylece halledildi.384

368. Bunun üzerine Mekkeliler savaşı ciddiye aldılar ve birçok yıl boyunca iki taraf arasında karşılıklı savaşlar eksik olmadı. O sırada İslam Devleti’nin sahip olduğu haber alma örgütünü takdir etmemek elde değildir. Mekkeli büyük kervanın hareketini gözetlemek üzere Filistin’e gönderilen iki casus, hiç vakit geçirmeden Medine’ye dönmüşler, ancak kendi topladıkları bilgileri Resulullah (AS)’ın başka kaynaklardan çoktan haber aldığını, hatta düşmana karşı koymak üzere beraberinde 312 gönüllü savaşçı olduğu halde şehrin dışına doğru yürüyüşe geçtiğini öğrenmişlerdi. Müşriklerin kervanı Bedir’e geldiğinde Medinelilerin yani Müslümanların varlığından haberdar olmuş ve derhal güzergâhını değiştirerek ve bu arada yaklaşmakta olan tehlikeyi haber vermek üzere imdat çağrısında bulunarak kaçmaya başlamıştı. Mekkeliler kervanlarının imdadına koşmak üzere sayıları bin kadar olan gönüllü asker topladılar ve kervanın bir saldırıya uğramadan geçip gittiği haberini aldıktan sonra da harekâtı sürdürdüler.385 Bu arada, küçük bir ayrıntı olarak, Mekke kervanının Suriye’ye doğru Rebiu’l-evvel ayında yola çıktığı ve ancak Ramazan ayında dönebildiğini belirtelim ki bu da, bir kervanın gidiş-dönüş yolculuğunun 6 ila 7 ay sürdüğünü göstermektedir
 
Üst Alt