Kebîr
Kebîr, sekiz şekilde tefsir edilir:
1. Kebîr, şiddetli manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sizden kim zulmederse ona kebîr (yani, şiddetli) bir azâb tattırırız. (Furkân/19)
Fakat bu onlara, kebîr (yani, şiddetli} bir tuğyan artırmaktan başka netice vermiyor. (İsrâ/60)
Siz kebîr bir yükseklikle yükseleceksiniz (yani, şiddetli bir galibiyetle galib geleceksiniz}. (İsrâ/4)
Onlara karşı Kur'ân'la kebîr (yani, şiddetli! bir cihad yap! (Furkân/52)
2. el-Kebîr lafzı ile, yaşça büyüklük /yaşlılık kasde-dilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Babamız ise kebîr {yani, yaşlı} bir şeyhtir. (Kasas/23)
Kendisine kiber (yani, yaşlılık} isabet etsin... (Bakara/266)
3. el-Kebîr, yaş itibariyle değil, re'y Igörüş ve Um itibariyle büyük /ileri manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
Onların kebîri (yani, görüş ve Um itibariyle ileri olan kardeşleri -ki o onların yaşça en büyükleri değildi-} dedi ki... (Yûnus/80)
Muhakkak ki o sizin kebîrinizdir (yani, o, aranızda sihri en iyi bileninizdir, sihirde en ileri olanınızdır. -Yoksa o, yaş itibariyle onların en büyükleri değildi-}. (Tâ-Hâ/71)
Bunun bir benzeri de Şu'arâ sûresindedir.[201]
4. el-Kebîr, çok [el-kesîr][202] anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sağîr (yani, az} veya kebîr (yani, çok) olsun, onu yazmaya üşenmeyin! (Bakara/282)
Onlar sağîr (yani, az} veya kebîr (yani, çok} ne infak ederlerse... (Tevbe/121)
5. el-Kebîr, azîm [pek büyük j azametli] manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
O kebîrdir (yani, pek azametlidir, pek büyüktür}, mü-te'âl'dir. (Ra'oV9)
Şüphe yok ki Allah 'âlîdir (yani, pek yücedir; O'ndan daha yüce hiçbir şey yoktur}, kebîrdir (yani, pek azametlidir/pek büyüktür; O'ndan daha büyük hiçbir şey yoktur}. (Nisâ/34)
Kur'ân'da benzeri buyruklar çoktur.
6. el-Kibriyâ', mülk I egemenlik ve sultan j saltanat anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
(Fir'avn, Musa'ya şöyle dedi}: "Yeryüzünde kibriyâ' (yani, egemenlik ve saltanat} ikinizin olsun diye mi geldiniz?!" (Yûnus/78)
Göklerde ve yerde kibriyâ' (yani, egemenlik ve saltanat} O'nundur. (Câsiye/37)
7. el-Kebîr kelimesi, ağır anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Eğer onların yüz çevirmeleri sana kebîr [kebura] {yani, ağır} geliyorsa... (En'âm/35)
Eğer aranızda kalışım ve Allah'ın âyetlerini ihtar edişim size kebîr [kebura] {yani, ağır} geliyorsa...
(Yûnus/71)
8. Kebîr kelimesi; uzun I uzayan, sürüp giden manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Siz başka/değil, kebîr (yani, uzayıp giden, sürüp giden} bir dalâlet içindesiniz. (Mülk/9)
Kebîr, sekiz şekilde tefsir edilir:
1. Kebîr, şiddetli manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sizden kim zulmederse ona kebîr (yani, şiddetli) bir azâb tattırırız. (Furkân/19)
Fakat bu onlara, kebîr (yani, şiddetli} bir tuğyan artırmaktan başka netice vermiyor. (İsrâ/60)
Siz kebîr bir yükseklikle yükseleceksiniz (yani, şiddetli bir galibiyetle galib geleceksiniz}. (İsrâ/4)
Onlara karşı Kur'ân'la kebîr (yani, şiddetli! bir cihad yap! (Furkân/52)
2. el-Kebîr lafzı ile, yaşça büyüklük /yaşlılık kasde-dilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Babamız ise kebîr {yani, yaşlı} bir şeyhtir. (Kasas/23)
Kendisine kiber (yani, yaşlılık} isabet etsin... (Bakara/266)
3. el-Kebîr, yaş itibariyle değil, re'y Igörüş ve Um itibariyle büyük /ileri manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
Onların kebîri (yani, görüş ve Um itibariyle ileri olan kardeşleri -ki o onların yaşça en büyükleri değildi-} dedi ki... (Yûnus/80)
Muhakkak ki o sizin kebîrinizdir (yani, o, aranızda sihri en iyi bileninizdir, sihirde en ileri olanınızdır. -Yoksa o, yaş itibariyle onların en büyükleri değildi-}. (Tâ-Hâ/71)
Bunun bir benzeri de Şu'arâ sûresindedir.[201]
4. el-Kebîr, çok [el-kesîr][202] anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sağîr (yani, az} veya kebîr (yani, çok) olsun, onu yazmaya üşenmeyin! (Bakara/282)
Onlar sağîr (yani, az} veya kebîr (yani, çok} ne infak ederlerse... (Tevbe/121)
5. el-Kebîr, azîm [pek büyük j azametli] manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
O kebîrdir (yani, pek azametlidir, pek büyüktür}, mü-te'âl'dir. (Ra'oV9)
Şüphe yok ki Allah 'âlîdir (yani, pek yücedir; O'ndan daha yüce hiçbir şey yoktur}, kebîrdir (yani, pek azametlidir/pek büyüktür; O'ndan daha büyük hiçbir şey yoktur}. (Nisâ/34)
Kur'ân'da benzeri buyruklar çoktur.
6. el-Kibriyâ', mülk I egemenlik ve sultan j saltanat anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
(Fir'avn, Musa'ya şöyle dedi}: "Yeryüzünde kibriyâ' (yani, egemenlik ve saltanat} ikinizin olsun diye mi geldiniz?!" (Yûnus/78)
Göklerde ve yerde kibriyâ' (yani, egemenlik ve saltanat} O'nundur. (Câsiye/37)
7. el-Kebîr kelimesi, ağır anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Eğer onların yüz çevirmeleri sana kebîr [kebura] {yani, ağır} geliyorsa... (En'âm/35)
Eğer aranızda kalışım ve Allah'ın âyetlerini ihtar edişim size kebîr [kebura] {yani, ağır} geliyorsa...
(Yûnus/71)
8. Kebîr kelimesi; uzun I uzayan, sürüp giden manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Siz başka/değil, kebîr (yani, uzayıp giden, sürüp giden} bir dalâlet içindesiniz. (Mülk/9)