Kane
Kâne, beş şekilde tefsir edilir:
1. Kâne, yenbağî [uygun düşer /yakışır] manasına kullanılır, (lâ ile birlikte: lâ yenbağî olduğunda ise, uygun düşmez /yakışmaz anlamındadır); şu âyetlerde olduğu gibi:
Hiçbir beşer için olamaz/olacak şey değildir [mâ kâ-ne=olamaz / olacak şey değildir, {yani, lâ yenbağî=ya-kışmazIuygun düşmez}]: Allah kendisine kitap, hükm ve nübüvvet versin de sonra o insanlara, "Allah'ı bırakın bana kul olun!" desin. (Âl-i İmrân/79)
Bir mü'miniçin olamaz/olacak şey değildir [mâ kâ-ne=olamaz i olacak şey değildir, (yani, lâ yenbağî=ya-kısmaz! uygun düşmez}] bir nıü'mini Öldürmek; hata ile olması müstesna! (Nisâ/92)
Bunu söylemek, bizim için olamaz/olacak şey değildir ([mâ yekûnu=(bizim için) olamaz i olacak şey değildir] (yani, lâ yenbaği=(bize) yakışmaz /uygun düşmezi). (Nûr/16)
Benzeri buyruklar çoktur.
2. Kâne, kelamda sıla [anlamı olmayan bir ulama sözü] olarak kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ve Allah her şeye/her şey üzerine kadirdir. (Ahzâb/27)
Burada kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Buna göre Ve kânellâhu 'alâ külli şey'in kadir buyruğu, Vallâhu 'alâ külli şey'in kadir demektir.
Ve Allah alîmdir, hakimdir. (Nisâ/111; Feth/4)
Burada kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Buna göre Ve kânellâhu 'alîman hakîman buyruğu, Vallâhu 'âlîmun hakîmun demektir.
Ve Allah semidir, basîrdir. (Nisâ/134) 320
Burada kâne, söz arasında bir sıladır. Buna göre, Ve kânellâhu semî'ân basîran buyruğu, Vallâhu se-mVun basîrun demektir.
Ve Allah gafurdur, rahimdir. (Nisâ/100)
Burada da kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Buna göre, Ve kânellâhu ğafûran rahîman buyruğu, Vallâhu gafurun, rahîmun demektir.
3. Kâne, huvejo manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
Nasıl konuşuruz men kâne (yani, men huve: o kimse ki}, beşikte bir sabi?! (Meryem/29)
4. Kâne lafzı, böyledir, böyle idi diye tefsir edilir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Doğrusu o (yani, Ismâîl} va'dine sâdık idi [kâne]; bir rasûl, bir nebi idi [kâne (yani, hakeza kâne}]. (Meryem/54)
Kâne burada, hakeza kâne: böyle idi demektir. Ehline namaz ve zekat ile emreder idi. (Meryem/55)
Önlerinde/ötelerinde her sağlam gemiye eikoyan bir me]îk var idi [kâne]. (KehJ779)
Bu buyrukta da daha önce olup bitmiş, geçip gitmiş bir şeyden haber vermektedir.
5. Kâne, sâr I olmak manasında kullanılır; Yüce Allah'ın, Adem'e secde etmeyi emrettiği vakit, İblis'in tutumunu anlatan şu âyette ve aşağıdaki diğer âyetlerde olduğu gibi:
İblis dayattı, büyüklendi ve kâfirlerden oldu [kânej. (Bakara/34)
Yani, İblis, Allah'ın ilminde Adem'e -Rabbine şu sözleri söyleyerek- secdeyi terketmekle kâfir oldu: Ben bir beşer için[81] secde eden olmayacağım (Hicr/33); yani, ben ondan hayırlıyım; dolayısıyla, benim gibi birisinin, onun gibi birisi için secde etmesi yakışık almaz/uygun olmaz.
Sema açılıp kapı kapı olacak [fe-kânet ebvâben (yani, fe-sâret ebvâbmj], dağlar da yürütülüp serab olacak [fe-kânet serâben {yani, fe-sâret kel-serâben}]. (Ne-be/19-20)
Dağlar olacak [fe-kâneti'l-cibâlü {yani, fe-sâreti'l-ci-bâlüj], akıp dağılan kum gibi {yani, karıştırıldığı ve harekete geçirildiğinde ardarda gelen kum yığını gibi}]. (Müzzemmiiyi4)[82]
Saçılmış/uçuşan toz olduğunda {yani, dağlar, güneş ışığının evin penceresinden girdiği vakit görülen toz zerrecikleri gibi olduğu zaman!. (Vakıa/6)
O gün, sema erimiş maden gibi olacak {yani, tasîru's-semcıüj, dağlar da atılmış/didik didik edilmiş yün gibi olacak {yani, kel-savfı'l-menfûşj. (Me'âric/8-9)
Kâne, beş şekilde tefsir edilir:
1. Kâne, yenbağî [uygun düşer /yakışır] manasına kullanılır, (lâ ile birlikte: lâ yenbağî olduğunda ise, uygun düşmez /yakışmaz anlamındadır); şu âyetlerde olduğu gibi:
Hiçbir beşer için olamaz/olacak şey değildir [mâ kâ-ne=olamaz / olacak şey değildir, {yani, lâ yenbağî=ya-kışmazIuygun düşmez}]: Allah kendisine kitap, hükm ve nübüvvet versin de sonra o insanlara, "Allah'ı bırakın bana kul olun!" desin. (Âl-i İmrân/79)
Bir mü'miniçin olamaz/olacak şey değildir [mâ kâ-ne=olamaz i olacak şey değildir, (yani, lâ yenbağî=ya-kısmaz! uygun düşmez}] bir nıü'mini Öldürmek; hata ile olması müstesna! (Nisâ/92)
Bunu söylemek, bizim için olamaz/olacak şey değildir ([mâ yekûnu=(bizim için) olamaz i olacak şey değildir] (yani, lâ yenbaği=(bize) yakışmaz /uygun düşmezi). (Nûr/16)
Benzeri buyruklar çoktur.
2. Kâne, kelamda sıla [anlamı olmayan bir ulama sözü] olarak kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ve Allah her şeye/her şey üzerine kadirdir. (Ahzâb/27)
Burada kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Buna göre Ve kânellâhu 'alâ külli şey'in kadir buyruğu, Vallâhu 'alâ külli şey'in kadir demektir.
Ve Allah alîmdir, hakimdir. (Nisâ/111; Feth/4)
Burada kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Buna göre Ve kânellâhu 'alîman hakîman buyruğu, Vallâhu 'âlîmun hakîmun demektir.
Ve Allah semidir, basîrdir. (Nisâ/134) 320
Burada kâne, söz arasında bir sıladır. Buna göre, Ve kânellâhu semî'ân basîran buyruğu, Vallâhu se-mVun basîrun demektir.
Ve Allah gafurdur, rahimdir. (Nisâ/100)
Burada da kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Buna göre, Ve kânellâhu ğafûran rahîman buyruğu, Vallâhu gafurun, rahîmun demektir.
3. Kâne, huvejo manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
Nasıl konuşuruz men kâne (yani, men huve: o kimse ki}, beşikte bir sabi?! (Meryem/29)
4. Kâne lafzı, böyledir, böyle idi diye tefsir edilir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Doğrusu o (yani, Ismâîl} va'dine sâdık idi [kâne]; bir rasûl, bir nebi idi [kâne (yani, hakeza kâne}]. (Meryem/54)
Kâne burada, hakeza kâne: böyle idi demektir. Ehline namaz ve zekat ile emreder idi. (Meryem/55)
Önlerinde/ötelerinde her sağlam gemiye eikoyan bir me]îk var idi [kâne]. (KehJ779)
Bu buyrukta da daha önce olup bitmiş, geçip gitmiş bir şeyden haber vermektedir.
5. Kâne, sâr I olmak manasında kullanılır; Yüce Allah'ın, Adem'e secde etmeyi emrettiği vakit, İblis'in tutumunu anlatan şu âyette ve aşağıdaki diğer âyetlerde olduğu gibi:
İblis dayattı, büyüklendi ve kâfirlerden oldu [kânej. (Bakara/34)
Yani, İblis, Allah'ın ilminde Adem'e -Rabbine şu sözleri söyleyerek- secdeyi terketmekle kâfir oldu: Ben bir beşer için[81] secde eden olmayacağım (Hicr/33); yani, ben ondan hayırlıyım; dolayısıyla, benim gibi birisinin, onun gibi birisi için secde etmesi yakışık almaz/uygun olmaz.
Sema açılıp kapı kapı olacak [fe-kânet ebvâben (yani, fe-sâret ebvâbmj], dağlar da yürütülüp serab olacak [fe-kânet serâben {yani, fe-sâret kel-serâben}]. (Ne-be/19-20)
Dağlar olacak [fe-kâneti'l-cibâlü {yani, fe-sâreti'l-ci-bâlüj], akıp dağılan kum gibi {yani, karıştırıldığı ve harekete geçirildiğinde ardarda gelen kum yığını gibi}]. (Müzzemmiiyi4)[82]
Saçılmış/uçuşan toz olduğunda {yani, dağlar, güneş ışığının evin penceresinden girdiği vakit görülen toz zerrecikleri gibi olduğu zaman!. (Vakıa/6)
O gün, sema erimiş maden gibi olacak {yani, tasîru's-semcıüj, dağlar da atılmış/didik didik edilmiş yün gibi olacak {yani, kel-savfı'l-menfûşj. (Me'âric/8-9)