İslâmî Gelişme

Cansu

Bismillahirrahmanirrrahim
Tem 11, 2014
525
Denizli
İslâmî Gelişme

1545. Resulullah (AS), mevcut kurumları yıkıp tahrip ederek bir boşluk meydana getirmek bir yana, bunlardan yararlanmasını çok iyi biliyordu. Hatta, Hicretten önce bir grup Medineli, İslâm’a geçtiklerini bildirmek üzere Minâ yakınındaki Akabe’ye geldiklerinde, Muhammed (AS), müttefik on iki kabileyi temsil etmek üzere her birinden birer nakîb ve bunların da üstünde bir nakîb’un-nukabâ’ tâyin etti (bk. Medinelilerin İslâm’ı Kabul Etmeleri, § 274 vd.); her bir nakîb’e (bir tür yüzbaşı) bağlı çok sayıda arif bulunuyordu. Taberî’nin ifadesine göre,443 bir kabileden on kişilik bir grubun başkanına Resulullah (AS) döneminde arif (onbaşı) denmekteydi. Anlaşıldığı kadarıyla nakîpler, nihâî başvuru makamı Resulullah olmak üzere temyiz hakimi olarak görev yapmaktaydılar. H. 8. yılda Hevâzinlilerle ilgili bir davanın halledilmesinden anladığımız kadarıyla, referanduma gidilmesi halinde de bu nakîb ve ariflerden yararlanılmaktaydı (bk. yukarıda § 1484/h).

1546. Daha sonraları Medine’de yargı ve adliye ile ilgili davaların sayısı giderek artınca, Resulullah (AS) hâkim sıfatıyla taşıdığı yetkilerden bir kısmını devretmek ve yargı konusunda sadece temyiz yetkisini kullanmakla yetinmek zorunda kaldı. Aşağıda sunacağımız bazı veriler o sıralarda nasıl bir sistem kurulduğunu anlamamıza yardımcı olacaktır:

1547. “İlk dönemlerde kadı’ya (hâkim) müftî denilmekte idi.”444 “İki kişi, aralarındaki ihtilâfı halletmesi için bir gün Resulullah (AS)’ın huzuruna çıkarak şöyle dediler: ‘Biz daha önce konuyu bilenlerin görüşlerini aldık; onlar bizim şöyle şöyle yapmamızı söylediler.”445 Bu son anlatımda, Resulullah (AS)’ın temyiz makamı olarak kabul edildiği gayet açıktır. Vak’anüvisler, Resulullah (AS) zamanında müfti olarak çalışmış kimselere ait listeler bırakmışlardır.446 Nakledildiğine göre, bir gün Resulullah (AS) iki kişi arasında çıkan bir anlaşmazlığı halletmesi için Amr ibnu’l-As’ı görevlendirmişti. ‘Amr şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi, senin huzurunda mı hüküm vermem gerekiyor?” O da “Evet” diye cevap verdi. ‘Amr tekrar sordu: “Peki neyi esas alacağım?” Muhammed (AS) şöyle buyurdu:

“Şayet bütün aklı selimini kullanarak adaleti yerine getirebilirsen on sevap elde edersin; yanılman halinde ise, yine de bir sadaka sevabı elde edersin.”447

1548. Başlangıçta Resulullah (AS), eyâletlerde çeşitli görevlere mensup memurlardan da yararlanmakta idi: Kamu ve askerlik hizmetleri, vergilerin toplanması ve adaletin sağlanması gibi. Daha sonra, gönderdiği hakimler ise sadece yargı sorunlarıyla ilgilenmek durumunda kaldılar. Bu hâkimlerin kararları aleyhine Resulullah (AS)’ın temyiz makamı olarak yapmış olduğu bazı itirazlar bilinmektedir.448

1549/1. Resulullah (AS)’ın atadığı hâkimlere verdiği birçok talimat bize kadar ulaşmıştır. Bu konuda daha önce Mu’âz ibn Cebel’den söz etmiştik. Bu parlak ve genç sima, H. 18. yılda, sadece 33 yaşında iken vefat etmiştir. (Resulullah AS kendisini Yemen’e gönderdiğinde ancak 24 yaşındaydı.) Necrân’da hakimlik yapacak olan Ebû Ubeyd’e de Resulullah (AS) şu tavsiyede bulunmuştu: “Onlar arasında her zaman adaletle hükmet.”449 Bir başkasına ise şöyle buyurmuştu: “Kim bizim emirlerimize aykırı hareket ederse, görevinden alınacaktır.”450 Yine bir başkasına hitaben: “Bir göreve tayin ettiğimiz kimse, büyük işlerde olduğu gibi önemsiz konularda da gereğini titizlikle yerine getirsin; kendisine emredilen şeyi yapsın ve men edildiği şeyden uzak dursun.”451 Aynı şekilde: “Resulullah (AS), ihtilaflı olan iki tarafın hakim huzuruna çıkmalarını emretti.”452 “Resulullah (AS), bir hakimin öfkeli ve sinirli iken asla hüküm vermemesini emretmiştir.”

1549/2. Resulullah (AS), İslâm’dan önceki Araplara ait hukukî kurumlardan en az ikisini devam ettirmiştir: 1. Eğer taraflardan hiçbirinin elinde kanıt yok ise ya da hakim, aynı değere sahip iki seçenekten hangisini (hıyâr) tercih edeceğini bilemezse, kur’a çekmesi caizdir (bk. İbn Mâce, vb.). 2. Aynı şekilde, Kur’an’ın da hukukî bir olarak tavsiye ettiği hakeme müracaat (tahkim) yöntemi, İslâm öncesindeki Araplarca da biliniyordu. Ancak o dönemdeki hakemlerin kusuru, verdikleri kararı uygulayacak ya da başkasına yaptırtacak güce sahip olmamaları idi. Biraz özelliği olan şu olayı zikredelim: Resulullah (AS) ve hanımı Ayşe arasında, Veda Haccı esnasında bir ihtilaf çıkmıştı: Ayşe’nin yanında pek az eşya bulunmasına karşılık, güçlü bir devesi vardı. Oysa Safiye, yanındaki oldukça ağır eşyaları zayıf ve güçsüz bir deve ile taşımak zorunda kalmıştı ve bu da kervanı yavaşlatıyordu. Resulullah (AS) her iki hanımının rızalarını almaksızın, develerden biri üzerindeki yükün alınarak diğer deveye vurulmasını emretmişti. Ayşe’nin itirazı üzerine (bk. İbn Hacer, Metâlib, Nº 1540), Resulullah (AS) kendisine şöyle söyledi:

- Ebû Ubeyde’nin aramızda hakem olmasını ister misin?

- Hayır! Çünkü asla senin aleyhine ve benim lehime karar vermez.

- Öyle ise Ömer olsun...

- Olmaz! Ben ondan korkarım. Resulullah (AS) şöyle cevap verdi:

- (Evet) Ondan Şeytan bile korkar; baban Ebû Bekir’in hakem olmasını ister misin?”

Ayşe bu işe razı olunca babasına haber verildi. Ebû Bekir, kızının Resulullah (AS)’a karşı inatçılık ettiğini öğrenince, daha Resulullah (AS) hakem sıfatıyla davasına ve kızı Ayşe de savunmasına başlamadan, elini kaldırıp kızına öyle sert bir tokat indirdi ki kızının burnu kanamaya başladı. Resulullah (AS) derhal araya girip onu durdurdu ve şöyle dedi:

“Ben asla böyle bir şey yapmak istememiştim.”

Sonra ayağa kalkarak, kendi elleriyle Ayşe’nin yüzünü ve giysisini temizledi (bk. İbn’ul-Cevzî, Vefa, s. 652). Bunun dışında, Resulullah (AS)’ın kendisiyle ilgili bir davada hakemlik görevini başkalarına devrettiği durumlar da olmuştur.
 
Similar threads
Thread starter Başlık Forum Cevaplar Tarih
Cansu İslâmî Dönemde Devlet Anlayışı Ansiklopedik Bilgi 0
Cansu Maddî Gelişme Ansiklopedik Bilgi 0

Similar threads

Üst Alt