Güzel Sanatlar

Cansu

Bismillahirrahmanirrrahim
Tem 11, 2014
525
Denizli
Güzel Sanatlar

1195. Sanat zevki, insanlarda görülen doğal bir dürtüdür. Aslında sanatsal bir etkinlikte bulunabilecek çok az sayıda insan olmasına rağmen, bir çok insan buna ilgi duyar. Heykel, resim, müzik, edebiyat, mimarlık ya da sanatın hangi dalı olursa olsun, sanatsal eserlerin hepsinin de temelinde aynı dürtü ve eğilim yatmaktadır.

1196. Tıpkı hafıza, akıl ve zekâ, görme, işitme vs. gibi diğer yetenekler kadar, bu özellik de az ya da çok yüksek derecede her insanda bulunur. İnsanda görülen bu yeteneklerin geliştirilmesi mümkündür; bu özellikler, bitkilerin gelişip büyümelerini andırır; şayet yararsız kısımlar, örneğin gereğinden fazla uzayan dallar kesildiği takdirde bu, aynı bitkinin çiçek, meyve gibi diğer özelliklerinin çoğalıp gelişmesine katkıda bulunur. Bilindiği gibi, körlerin hafızası, gözleri iyi gören kimselere göre genellikle daha güçlüdür.

1197. Birazdan göstereceğimiz gibi Resulullah (AS), hiçbir zaman güzel sanatları yasaklamış gibi görünmemektedir. Ancak o, tıpkı bir bahçıvanın daha iyi meyve vermesi için bir bitkinin dallarını budaması gibi, sadece güzel sanatların açılımı konusunda bazı engeller koymuştur.

1198. Şurası bir gerçektir ki, Resulullah en büyük darbeyi, hayvan ve insan heykellerine ve resimlerine indirmiştir. Tevrat’ın aksine,119 Kur’an bu konudan bahsetmeye gerek duymamıştır. Ancak Resulullah (AS)’ın hadislerinde konu ile ilgili olarak şu buyrukları görürüz:

“Kıyamet günü en çetin azaba uğrayacak olanlar, resim (sûret) çizen kimseler olacaktır.”120

“Canlı suret yapan her kişiye, Allah, yapmış olduğu suretlerin sayısınca, onu cezalandırmak üzere özel görevliler tayin edecektir.”121

“(Kıyamet günü), suret yapanlardan yaptıkları resimlere can vermeleri istenecektir.”122

“Bir canlının suretini yapan kimse cezalandırılacak ve ruh (can) vermeye zorlanacaktır.”123

“İçinde bir canlı resmi bulunan eve melekler girmez”124 vs.

Anlaşıldığına göre bu konudaki yasaklama mutlak ve her şeyi kuşatır nitelikte değildi. Biz önce bu yasağın tasavvufî (mistik) ve fizikötesi yönü üzerinde duralım. Tevrat’ın Pentatök125 yazarının ve İslâm Peygamberi’nin126 kabul ettikleri gibi, Allah insanı kendi suretinde yaratmıştır: Asl olan Allah’dır ve insan O’nun yansımasıdır. İnsan, sahip olduğu takva duygusuyla, Yaratıcısı karşısında her an tevazu ve aczini dile getirmeye çalışır: Bunu yaparken de (hâşâ) Allah olmaya ya da kendisini O’nunla eşit ve denk tutmaya çalışmak şöyle dursun, Yaratıcısının huzurunda tam bir saygı ve yüceltme duygusuyla bulunduğunun bir göstergesi olarak, kendi istek ve iradesiyle kendisine bazı sınırlamalar getirir. İnsan, ilâhî yaratılış içinde madenlerden ve hatta bitkilerden daha çok hayvanların, Rabbinin yaratıcı kudretinin bir tezahürü olduğunu gördüğü için, Allah’ı bu yüce kudretinde taklit etmeyi kendisine yasaklayarak, daha alt düzeydeki şeylerle yetinmiştir. Heykel ve resim alanında sadece madenlerin ve bitkilerin “yaratılışı” ile yetinmiş, canlıların (hayvan ve insanların) “yaratılışını” ise sadece Allah’a tahsis etmiştir. Çevremizdeki somut gerçeklere daha yakından baktığımızda, Antik dönemden beri insanın Görülemeyen, Aşkın (Gayb) âlem hakkında bir fikir sahibi olmaya çalıştığını ve bu yolda, büyük bir ahmaklık ve akılsızlık içinde, kendi eliyle yapmış olduğu şeylere Tanrı diye tapacak kadar ileri gitmiştir. Putperestlik, İslâm Peygamberi tarafından insanın içine düşebileceği en korkunç bir çılgınlık olarak görüldüğü için, ister bir sanatkârın hayal gücünden çıkmış bir tanrı sureti, isterse bir velinimetin, bir atanın, manevî bir kılavuzun vs. tanrılaştırılmasına adanmış bir heykel, hangi türden olursa olsun, yaratılmış bir şeye tapınma konusunda Resulullah (AS) tavrını açık ve kesin bir biçimde ortaya koymuştur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, insanın içinde gizlenmiş olan ilâhî yetenek bazı engellemelerle yok olup gitmez: bir taraftan bastırılıp susturulsa, bir başka yerden çok daha güçlü olarak ortaya çıkar. Bilindiği gibi İslâm sanatı, bütün diğer toplumlardakinden daha aşağı düzeyde değildir; hattâ bazı alanlarda diğer uygarlıklar onunla boy bile ölçüşemezler.

1199. İşin bir de ahlakî ve manevî yönü vardır: Sanatçı, eğer nefsanî duyguları baskın geliyorsa, çıplaklığı konu edinen çalışmalar ortaya koymaya kalkışır. İslâm’a göre bu, sanatın “güzel” adını kirletmekten ve saygınlığını zedelemekten başka bir şey değildir. Toplum içerisinde alenen yapılması hoş karşılanmayan şeylerin sanat adı altında resim ya da heykel olarak da ortaya konmaması gerekir.

1200. Daha önce de işaret edildiği gibi, bu yasaklamanın bir takım serbest yönleri de olmalıdır. Resulullah (AS), üzerine basılan halılar ya da oturulan minder ve yastıklar üzerine yapılan canlı varlık resimlerine izin veriyordu.127 Aynı şekilde, çocukların oynadığı bebekleri ve çeşitli canlıları temsilen yapılmış oyuncakları da hoşgörü ile karşılıyordu. Şu anlatacağımız olay herkesçe bilinmektedir: “Bir gün Muhammed (AS), çocukluktan yeni kurtulmuş bir genç kadın olan Ayşe’nin oyuncakları arasında bir takım kanatlı atlar şeklinde oyuncaklar görmüş ve şakalaşmak için şöyle demiştir:

“Aaa! Hiç atların kanatları olur mu?...”

Bunun üzerine Ayşe hemen şu cevabı vermiştir:

“Nasıl olur? Sen ki Allah’ın Resulüsün, Süleyman Peygamber’in atlarının gökte uçtuklarını bilmiyor musun?”128

Resulullah (AS) bu tür eşyalara izin verdiğine göre, en azından bunların üretimine de izin verildiği anlamı çıkarılabilir. Ahâlisi tamamen Müslüman olan ülkelerde bile küçük çocukların oyuncak bebeklere düşkünlüğü bilinen bir şeydir. Yine, anatomi, tıp, antropoloji gibi bilim dallarında canlı varlıkların resimlerine duyulan ihtiyaç, ya da kimlik belgelerindeki resimlerde olduğu gibi güvenlik ve askerî ihtiyaçlar konusunda İslâm hep hoşgörülü davranmıştır. Kendi görüşümde çok ısrar etmemekle birlikte, bu düşünceleri yetkili bilginlerin değerlendirmesine sunuyorum.

1201. Şiir güzel sanatların bir parçasıdır. Kur’an’da bu konuyla ilgili olarak şu ayetler göze çarpar:

“Şairlere gelince; onların peşinden ancak sapık ve başıboş kimseler giderler. Onların her vâdîde başıboş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söyleyip durduklarını görmedin mi? Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında (yazacakları karşı şiirlerle) kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, sonlarının nereye varacağını yakında bileceklerdir.”129

1202. Burada Muhammed (AS)’in şu hadisini hatırlatalım:

“Bilgelik (hikmet) dolu nice şiirler vardır; hitabet ve beyan sanatı ise insanı âdeta büyüleyip etkisi altına alır.”130

Resulullah (AS)’ın çevresinde, İslâm dâvasını savunmak için daima şairler olurdu. Yine bir gün kendisi şu konuya dikkat çekmiştir:

“(Şair) Hassan ne zaman iman lehine şiirler kaleme alsa, Cibrîl ona yardım eder.”131

Kendisi bir çok kez, gayrı müslim şairlerin bile şiirlerine takdir ve hayranlıkla atıfda bulunmuştur. Öte yandan bazı şairleri lanetlediği de olmuştur. Şair İmru’ul-Kays’a yönelttiği aşağılayıcı sözler çok meşhurdur.132 Gerçekten, bu hayâsız ve rezil Arap şairini kim tanımaz? Sonuç itibarıyla onun için önemli olan, şiirin kullanılış biçimi ve içeriğiydi. Böylece o, topluma zararı dokunacak konularda boş yere enerji sarf edilmesinin önüne geçmek istemiştir.

1203. Şarkı ve müzik konusunda da benzer bir tutum sergilemiştir. Görev ve sorumluluklarını ihmal etme pahasına bu tür eğlencelerde aşırıya kaçanlara Resulullah (AS) şiddetle karşı çıkmıştır. Aksine, insanın müziğe ve şarkıya olan içgüdüsel yatkınlığı onun sayesinde yeni ve farklı bir yola yöneltilmiştir. Nitekim Kur’an tilâveti ve bunun Müslümanlar arasında ne kadar çok gelişmiş bir durumda olduğu hepimizin bildiği bir şeydir. Resulullah (AS), Kur’an okumayı, Dâvûd (AS)’a ait olduğu söylenen133 ve musikînin en ulvî tezahürü olan Mezâmir’le karşılaştırır. Askeri mûsikî için ise bir engelleme söz konusu olmamıştır. Muhammed (AS)’in hayatında bu sanatın din dışı kullanılışı ile ilgili bazı olayları burada hatırlatalım: Araplar arasında bayram günleri şarkılar söyleyip def çalma adeti yaygındı. Ömer, yine böyle bir vesile ile def çalıp şarkı söyleyen kişileri tehdit edince, Resulullah araya girerek bunun bir bayram günü olduğunu ona hatırlatmıştır.134 Yine bir defasında bazı zenci cambazlar ellerinde mızraklarla oyunlar oynayıp dans ederken, Resulullah (AS), hanımı Ayşe’yi evinin kapısı önüne çağırmış ve bu oyunları ona seyrettirmiştir.135 O, aynı tavırları düğün törenlerinde de sergilemiştir; ona göre düğün kutlamalarının böyle neşe ve eğlenceden yoksun bir şekilde yapılması düşünülemezdi.136 Manevî olduğu kadar dünyevî görevlerin de ihmaline ve engellenmesine yol açacak türden her türlü eğlence daima yasaklanmıştır. Bunun dışında, Müslüman ılımlı bir biçimde eğlence ve refahtan yararlanma özgürlüğüne sahip olacaktır.137

1204/1 Mimarî ile ilgili olarak, Kur’an’ın bir ayetinde şunları okuruz:

“Siz her yüksek tepeye bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?”138

Ama aynı Kur’an ayetleri arasında şunları da okuruz:

“(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu (öyle kimseler) tesbih eder ki..”139

Milli servetin ister Devlet eliyle isterse fertler aracılığıyla her türlü israfı cezayı gerektirecektir. Bir ülkenin zenginliklerini ellerinde bulunduran kimselere mutlak bir özgürlük tanınacak olursa, bir avuç insan görkemli köşk ve saraylarda yaşarken ulusun geri kalan kısmı neredeyse başını sokacak bir çatı altından yoksun hale gelecektir. Hayatın hangi alanında olursa olsun, hattâ namaz ve oruç gibi ibâdetlerde bile, itidal ve tevazu her şeyden önce gelir: Muhammed (AS)’in öğretisinde temel ilke budur.

1204/2. Resulullah (AS) şiirin yanı sıra folklora da değer verirdi. Onun şu hadisini çoğumuz duymuşuzdur:

“Halanız sayılabilecek dişi hurma ağaçlarına değer verip saygı gösteriniz. Zira bu ağaç, Adem’in yaratıldığı çamurun arta kalanından yaratılmıştır ve döllenmeyi gerektiren tek bitkidir” (bir hayvan gibi,) bk. Ebû Ya’lâ, İbn Hacer’den naklen, Metâlib, Nº 2380).

Resulullah (AS), hanımlarına bazen Umm Zer hadisi140 ya da güyâ cinler tarafından kaçırılıp bir süre sonra tekrar yeryüzüne getirilen Hurâfe141 hadisi gibi hikâyeler de anlatırdı. Yine, ünlü demagog Kuss ibn Sâ’ide el-İyâdî’ye ait cümleler naklettiği de rivayet edilir (bk. İbn Kesîr, Bidâye, II, 230-237).

1205. Tartışmamızı bizzat Resulullah (AS)’ın koymuş olduğu şu genel kuralla bitirelim:

“Sizden biri bir iş yaptığında, onu en güzel biçimde yapması (itkân) Allah’ın hoşuna gider.”142

Bu, güzel sanatlardan tutun da hayatın her alanına uygulanabilecek bir kuraldır.
 
Similar threads
Thread starter Başlık Forum Cevaplar Tarih
Hamidullah Hazret-i Peygamber'in Güzel Geçinmesi Ansiklopedik Bilgi 1

Similar threads

Üst Alt