Zikir

Hamidullah

Yönetici

Yönetici
Tem 13, 2014
2,497
T. C.
ZİKİR Zikir kelimesi birçok manâyı ifade eden (vücûh) bir kelimedir. Kur'ân-ı Kerîm de ondört ayrı manâda kullanılmıştır. Meselenin anlaşılabilmesi için, usûl açısından "el-Vücuh ve'n-Nezair" konusunu izah edelim. Kur'ân-ı Kerım'in üslûb özelliği, insanların telif ettiği eserlere benzemediği gibi, diğer münzel kitaplara da benzemez. Allahu Teâla'nın (cc) kitabında çeşitli manâlarda kullanılan müşterek lâfızların mevcut olduğu malûmdur. Bir kelimenin bir âyette ifade ettiği manâ ile yine aynı kelimenin diğer âyetlerde ifade ettiği anlamlar aynı olmayabilir. Usûl-i tefsir uleması bunu el-vücuh olarak ifade etmiştir. Bunun aksine de, farklı kelimenin aynı manayı ifade etmesine nezair denilir. İbn-i Abbas'dan rivayet edildiğine göre, Halife Hz. Ali b. Ebi Talib kendisini, Hâricilerle münakaşa ve onları ikna etmek için gönderirken şöyle demiştir: "Onlarla münakaşa ederken delil olarak Kur'ân-ı Kerîmi hüccet gösterme; çünkü onda birçok manâları ihtiva eden, zû vücûh kelimeler vardır. Onlara Resûl-i Ekrem'in sünnetini hüccet olarak bildir ve fikirlerini sünnet ile teyid et."(1) Kur'ân-ı Kerimde bir kelimenin birkaç manayı ifade etmesi, onun mucize oluşunun bir delilidir. İmam-ı Zerkanî, el-Burhan isimli eserinde, Mukatil b. Süleyman'dan naklettiği bir haberde, "kişi Kur'ân'daki birçok vecihleri görmedikçe hakiki bir fakih olamaz"(2) diyerek bu inceliğe işaret etmiştir. Meselâ, el-Hüdâ kelimesi ve ondan türeyen terimlerin, Kur'ân-ı Kerim'de onyedi manası olduğu görülür. Aynı şekilde cehennem "nâr, sakar, hutame ve cahim" gibi çeşitli lafızlar aynı manâyı ifade etmektedirler. Bunlar da nezâire ait örnekleri teşkil ederler. Zikir, Arapça bir kelime olup, "hatırlamak, anmak, düşünmek ve hatırlayıp gereğini yapmak" gibi manâlara gelir; unutmanın ve gafletin zıddı olarak kullanılır. Asıl manâsı budur(3). Allahu Teâla nın (cc) kitabına ve Resûl-i Ekrem'in (sav) sünnetine uygun ber hayat yaşayabilmek için, insanın kalbini gafletten kurtarması zaruridir. Gafletin zıddı olan zikir, bunu gerçekleştirebilmek için bir vesileden ibarettir. Allahu Teâlâ kalbi, aklın, ilmin ve ruhun mahalli kılmıştır. İnsan kalbindeki istitaat ile ihtiyaçlarını karşılayabilir ve bütün ilimleri öğrenebilir. İnsanın kalbi aynı zamanda şüphelerin ve vesveselerin mahalli, küfrün ve imanın merkezi, ısrarın ve vazgeçmenin (tevbenin) mevzii, mutmain olmanın ve rahatsızlık duymanın cereyan ettiği bir yerdir.(4) Peygamber Efendimiz (sav) de: "Değişkenliğinden dolayı buna kalb ismi verilmiştir. Öyle ki kalb, boş bir arazideki ağaca kökünden asılı durup, rüzgârın bir alta, bir üste çevirdiği bir kuş tüyü gibidir"(5) buyurmuştur. Kur'ân-ı Kerîm'de: "Rabbinin ismini an (zikret) ve ihlâs ile O'na teveccüh eyle!" (Müzemmil sûresi: 8) emri verilmiştir. Gadı Beyzavî, bu âyetintefsirinde, zikir üzerinde hassasiyetle durmuştur.(6) Zikrin bir ibadet olduğu, kat'i naslarla sabittir. Nitekim: "Şüphesiz ki Allahu Teâla'yı zikretmek en büyük ibadettir." (Ankebût sûresi: 45) âyet-i kerimesi bunun en güzel delilidir. Bütün ibadetlerin zâhirî ve bâtınî şartları vardır. Fukaha,"Allahu Teâla nın rızasını kazanmak niyetiyle (ihlâsla) ve şer'i şerife uygun olarak yapılan amellere sâlih amel denilir" tarifinde ittifak etmiştir. Elbette iman ile ibadet arasında önemli bir münasebet vardır. Bir mükellef, sahih bir itikada sahip olmadığı ve ihlâsı esas almadığı müddetçe, sâlih amel işleyemez. Müslümanlar zikir ibadetini edâ ederek gafletten kurtulabilirler. Bir hususa işaret etmekte fayda vardır: Yeryüzündeki hilâfet vazifesini hakkı ile edâ etmeye niyet etmeyen kimselerin, bazı lafızları "dudak servisi" ile tekrarlamalarına zikir denilemez. Kur'ân-ı Kerîm'de zikir ehli, şeriatı bilen ve ahkâmını hakkı ile edâ eden kimseleri ifade için kullanılmıştır: "Bilmiyorsanız zikir ehlinden sorunuz." (Nahl sûresi: 43) âyet-i kerimesindeki incelik budur. Zikir ibadeti, ihlâsın ve ihsân hâlinin teşekkülüne vesile olabilir. Aynı zamanda kalbin muhafazası açısından da elzemdir. Maddî ve manevî varlığımızın merkezi olan kalbimiz, sâlih amellerle düzelip sıhhate kavuştuğu gibi, çirkin fiillerle (fahşâ, münker, bağy vs.) ve şeytanın vesveseleriyle fesada uğrayabilir. Numan b. Beşir'den (ra) rivayet edilen meşhur bir hadis-i şerifinde Peygamber Efendimiz (sav): "Helâl bellidir, haram da bellidir" dedikten sonra, "Dikkat ediniz! Vücutta bir et parçası vardu ki, o sıhhat bulursa bütün vücud salâha erer. Eğer o fesada uğrar ve hastalanırsa, bütün vücutta fesat ortaya çıkar, bozulur. Dikkat edin, bu et parçası kalptir."(7) diyerek, müslümanları uyarmıştır. Bu sebeple, insanın kalbine sahip çıkması ve onu her türlü hastalıktan koruması zaruridir. Bilindiği gibi her ibadet, ancak niyetle edâ edilebilir. Bu sebeple fıkıh ilminde kalbin ayrı bir yeri vardır. Bütün ameller niyete bağlıdır ve "insanlar niyetleri üzere ba's olunacaklardır."(8) Müslümanlar Resûl-i Ekrem'in (sav) tavsiye ettiği zikirleri ihlâsla edâ ederler ve bu zikirlerine uygun bir hayat yaşamaya gayret gösterirlerse, imtihanı kazanabilirler.
 
Üst Alt