Vahy

Hamidullah

Yönetici

Yönetici
Tem 13, 2014
2,497
T. C.
VAHY Peygamberler tarafından tebliğ edilmeyen ve vahye dayanmayan hiçbir kitap "İlâhi Kitab" vasfını taşımaz. Kur'ân-ı Kerîm, Resûl-i Ekrem (sav)'e vahy yoluyla nâzil olmuştur. Dolayısıyla vahy kelimesini ve kavramını iyi bilmek durumundayız.Vahy kelimesi (V-H-Y) fiilinin masdarı olup, lûgatta; gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, süratli ve gizli telkinde bulunmak, imâ ve işaret etmek, yazı ile bildirmek ve fısıldamak gibi 'frıânâlara gelir. Genel olarak "bir şeyi gizli ve hızlı bir şekilde bildirmek" şeklinde tarif edilmiştir. (1)İslâmî ıstılâhta: Allahû Teâla (cc)'nın; Rasûlleri'ne ve nebileri'ne, dilediği hükümleri kelâm ve mânâ olarak, kesin ve yakîn bilgi ifade edecek şekille bildirmesidir. Vahy; peygamberlerin hepsi için, Allahû Teâla (cc)'dan hüküm ve haberleri alma vasıtasıdır.(2) Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ya vahy ile, ya bir perde arkasından, yahud bir elçi gönderip de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi olmadıkça, Allah'ın hiçbir beşere kelâm söylemesi (vâki) olmamıştır. Şüphesiz ki O, çok yücedir, mutlak bir hüküm ve hikmet sahibidir"(3) hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse vahiy üç kısımdan mütalâa edilebilir:a) Allahû Teâla (cc)'nın doğrudan doğruya vahyetmesi. Buna vahy-i gayr-i metlûv veya ilham denilir. Meselâ: Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Rızkı tamamlanıncaya kadar hiç kimsenin ölmeyeceği bana vahyedildi. O halde Allahû Teâla (cc)'ya karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı araştırırken güzel bir yol tutunuz."(4) hadisi, bu vahye delildir. Bunun dışında, birçok misal vermek mümkündür.b) Bir perde arkasından duyulan sözler. Meselâ: Hz. Musa (as)'ın Cebel-i Tur'da ağaç arkasından işittiği ilâhî nidâ gibi. Nitekim bu hâdise Kur'ân-ı Kerm de belirtilmiştir: "Artık Musa müddetini bitirince ailesiyle yola çıktı. Tûr'un yanında bir ateş hissetti. Ailesine dedi ki: `Siz (burada) durun. Çünkü ben bir ateş gördüm. Olur ki size ondan haber, yahut (ocak yakıp) ısınmanız için bir ateş parçası (ateş koru) getiririm.' Derken oraya gelince feyizli (ve mümtaz) bir yerdeki vâdinin sağ kıyısından, ağaçtan `Ya Musa!.. Muhakkak ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ım!... (Şimdi) Asânı yere bırak, diye nidâ olundu."(5) Perde arkasından nidâ şeklindeki vahy nâdirdir.c) Vahiy meleği olan Cebrail (as)'ın vasıtasıyla kelimeler halinde, peygambere ulaştırılan vahy. Buna vahy-i metlûv adı verilir. Kur'ân-ı Kerîm, Resûl-i Ekrem (sav)'e bu şekilde inzâl buyurulmuştur.Vahy kelimesi, Kur'ân-ı Kerîm'de hem lûgat mânâsında , em istılâhî mahiyette kullanılmıştır. Bu inceliği kavrayamayan ve tahlil edemeyen bazı müsteşrikler, garip teoriler ortaya koymuşlardır. Şimdi meselenin kavranması için, bu nokta üzerinde duralım.Valûgat mânâsında kullanıldığı âyetlerden bazıları şunlardır:1. "Derken (Zekeriya) mihraptan kavminin karşısına çıktı ve onlara sabah akşam Allah'ı tesbih etmeyi vahyetti."(6) Buradaki vahy kelimesi, imâ ve işaret etmek mânâsınadır.2. "Biz (sana yaptığımız gibi) her peygambere de, insan ve cin şeytanlarını böylece, düşman yaptık. Bunlar birbirlerini aldatmak maksadıyla, yaldızlı bir takım söz(ler ve vesveseler) vahyederler. Eğer Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyle ise onları düzmekte oldukları yalanlarıyla beraber (başbaşa) bırak"(7) İnsan ve cin şeytanlarının yaptıkları vahyin mânâsı; fısıldamak ve gizlice söylemektir.3. "Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu muhakkak ki bir fısktır. Bununla beraber şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için, kendi dostlarına (velilerine) mutlaka vahyederler. Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz ki siz müşriklerden olursunuz."(8) Buradaki vahy kelimesi süratli ve gizli telkinde bulunmak, fısıldamak mânâsınadır.Allahû Teâla (cc)'nın; peygamberlerin dışında, canlı-cansız bazı varlıklara vahyettiği de kat'i nasslarla sabittir. Bu âyetlerde de (daha ziyade) kelime mânâları ön plandadır. Şimdi bir kısmını birlikte gözden geçirelim.a) Cansız arza ve semaya hitaben vaki olan vahyler:"O gün (yeryüzü) bütün haberleri anlatacaktır. Çünkü Rabbi kendisine (o vech ile) vahyetmiştir."(9) Buradaki vahy kelimesi, emretti mânâsmadır.b) Canlılardan bal arısına vâki olan vahy:"Rabbin bal arısına: `Dağlardan, ağaçlardan ve (insanların senin için yapacakları) çardaklardan evler (kovanlar) edin. Sonra meyva ve çiçeklerin her birinden yeyin. Rabbinin (bal imalinde öğrettiği ve) kolaylıklar gösterdiği yaylım yollarına gidin' diye vahyetti. Onların karınlarından (ağızlarından) renkleri çeşitli şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. İşte bunda da tefekkür edecek bir zümre için elbette bir âyet (alâmet) vardır."(10) buradaki vahy kelimesi, ilhâm mânâsınadır. Günümüzde buna sevki tabiî denilmektedir.c) Meleklere hitaben vâki olan vahy:"Hani Rabbin meleklere: `Şüphesiz ki ben sizinle beraberim. Haydi iman eden (o mücahid)lere sebat ilhâm edin' diye vahyediyordu. `Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. (Ey mü'minler) hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların her parmağına!' (diyordu). Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar Allah'a ve Rasûlü'ne karşı geldiler. Kim Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelirse, Allah'ın cezası cidden çetindir."(11) Buradaki meleklere yapılan vahyin mânası, emir vermektir. Allahû Teâla (cc)'nın gaybî yardımının ve ihsanının bilinmesi içindir.d) Insanlardan Hz. Musa (as)'ın annesine hitaben vâki olan vahy:"Musa'nın anasına: `Onu emzir. Ona aid bir tehlike gelince, kendisini denize (nil nehrine) bırak, (bozulacağından) korkma, ayrılıktan kederlenme!.. Çünkü biz onu yine sana geri döndüreceğiz. Hem onu peygamberlerden biri yapacağız' diye vahyettik "(12) Burada ise vahy kelimesi; Kadı Beyzâvî'nin belirttiği gibi ilham ve sâdık rüya karşılığı kullanılmıştır.Dikkat edilirse; yukarıda zikrettiğimiz bütün âyetlerde, vahy kelimesi lûgat mânâsında kullanılmıştır. Istılâhî mânâda vahy; Allahû Teâla (cc) ile rasûlleri ve nebileri arasında cereyan eden bir hâdisedir. Rasûl-i Ekrem (sav), vahiyle insanların karşısına çıkan ve hitap eden ilk şahsiyet değildir. İlâhi vahye mazhar olan bazı peygamberlerin isimleri Kur'ân-ı Kerîm'de birçok vesilelerle zikredilmektedir. Meselâ: "Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, Yakub'un torunlarına, İsâ'ya, Eyyüb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik."(13) âyetinde, bir çok peygamberin ismi zikredilmektedir.Daima kendisinin bir insan olduğunu ifade eden Resûl-i Ekrem (sav) vahye muhatap olmadan önce, okuma-yazma bilmiyor ve "İman nedir? Kitap nedir?" gibi meselerle zihnini yormuyordu. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "İşte biz sana da (ey Muhammed) böylece emrimizden bir ruh vahyettik. Halbuki (vahiyden evvel) kitap nedir? İman nedir? sen bilmezdin. Fakat onu biz bir nûr yaptık. Bununla kullarımızdan kimi dilersek ona hidayet veririz. Şüphesiz ki sen, doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun."(14) hükmü beyan buyurulmuştur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; hesap gününü düşünen her mükellef, vahyin hem lugat, hem ıstilahî mânâsını iyi bilmelidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, vahye tâbi olmayan insan, hevâ ve hevesinin kurbanı olur, imtihanı kaybeder.
 
Üst Alt