Münazara

Hamidullah

Yönetici

Yönetici
Tem 13, 2014
2,497
T. C.
MÜNAZARA Kelimemize Resûl-i Ekrem (sav)'in "Şeytan; namaz kılanların kendisine uymalarından ümidini kesmiştir. Fakat aranızda fesad çıkarmakla da yetinir."(1) mealindeki hadis-i şerifi ile başlayalım. Şurası muhakkaktır ki; "münazara", ilim elde etme yollarından birisidir. Ehl-i sünnet ve'l cemaatin müctehid imamları ilmi, "ma'lûm olanın, olduğu hâl üzere bilinmesidir"(2) şeklinde tarif etmişlerdir. Ayrıca ilim "haber, duyu organlarının faaliyetleri ve istidlâl (akıl yürütme) ile elde edilebileceği" hususunda müttefiktirler (3) Eğer münazarada; şer'i hududlara riayet olunursa, mağlûp olan da, galip gelen de bir çok meseleyi öğrenmiş olur. Yeter ki münazarada taraflar, hevâ ve heveslerine kapılıp, birbirini yenme hırsına temayül etmesinler. Bu noktada İmam-ı Burhanüddin Zernûci'yi dinleyelim; "Kelâm ve münazara ilmini ihtiyaçtan fazla öğrenmek ise mekruhtur. Rivayet edildiğine göre, İmam-ı Azam Ebû Hanife, oğlu Hammad'ı bundan sakındırmıştır. Bunun üzerine oğlu Hammad: "Babacığım!.. Bana yasakladığın şeyi, senin yaptığını görüyorum" dedi. İmam-ı Azam buyurdu ki: "Evlâdım!.. Bizler münazarada biri ile konuşurken, arkadaşımızın ayağının hak yoldan kayması endişesiyle herbirimizin başı üstünde uçmasından korktuğumuz bir kuş varmış gibi davranırdık, ona göre hesaplı konuşurduk. Halbuki sizler konuşurken, münazara ederken, herbiriniz arkadaşınızın ayağının kaymasını (sapmasını) istiyorsunuz. Bu, arkadaşının kâfir olmasını istemek gibidir. Kim arkadaşının kâfir olmasını isterse, arkadaşı kâfir olmadan kendisi, kâfir olur. Mantık ve benzeri ilimlerle meşgul olmaktaki ölçü de böyledir."(4)Sırat-ı müstakîm üzere olan iki mü'min; münazarada heva ve heveslerine kapılır, şeytâni vesveselere gönüllerini açarlarsa, birbirlerini tehlikeye sokmuş olurlar. Her insanda gâlip gelme arzusunun, fıtrî olarak bulunduğu da bilinmektedir. Ancak "gâlip gelme" nedir? suali çok önemlidir. Eğer mesele; sırf Allah (cc) rızası için ilim elde etmek ve o ilim ile amel etmek ise, "gâlip" veya "mağlûp" ayrımları saçma olur!.. Çünkü münazarada; her iki taraf da birbirinden çok şey öğrenirler. Bu noktada Resûl-i Ekrem (sav)'in "Her şeyin bir yolu vardır. Cennetin yolu da ilimdir"(5) meâlindeki müjdesini hatırlamak durumundayız. Münazara eden iki mü'min; birbirlerine cennetin yolunu gösteriyorlarsa, mesele yoktur. İşte münazarada dikkate alınacak ilk husus budur.Bu girişten sonra, günümüzdeki "münazara" usûllerine dikkat edelim. Galip gelmek için her türlü yolu mübah gören, itham ve iftiralarla hedefe varmaya gayret eden insanların "münazara" yoluyla ilim elde edebilmeleri mümkün müdür? suali oldukça önemlidir. Ayrıca muhkem âyetlerle ve mütevatir sünnetle sabit olan hususları bile sırf gâlip gelebilmek arzusuyla te'vile yeltenen insanların, "münazara" yapmaları ne gibi neticeler doğurur?Kâ'b b. Malik'ten rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (sav)'in: "İlmi, âlimler arasında bulunup ilim satmak için veya sefihlerle çatışıp onları yenmek için, veyahut şöhret yapmak, insanların dikkatini üzerine çekmek için tahsil eden kimseyi Allahû Teâla (cc) cehenneme koyar"(6) buyurduğu bilinmektedir. Münazara hususunda aşırı hassasiyet gösteren kimselerin bu hususları, çok iyi tefekkür etmeleri gerekir. Resûl-i Ekrem (sav)'in şer'i ilimleri üç ana esasla izah ettiği malumdur.(7) Bunlar:1. Mûhkem âyetler.2. Nesholunmamış sünnet (Sünnet-i kaime).3. Kitap ve sünnetten çıkarılmış hükümler (Ferizatü'n âdiletün).Dolayısıyle İslâmî bir meselede münazara ederken; tarafların, bu üç esasa vâkıf olmaları gerekir. Kaldı ki, delâlet-i ve subût-i zanni olan konularda; müçtehid imamlara tâbi olmak vaciptir.(8) Bu durumda, mü'minlerin münazaradan sakınmaları zaruri olur. İmam Burhanüddin Zernucî bu hususta şunları kaydeder: "Büyük âlimlerin vefatından sonra ortaya çıkan bu cedel ve hilâf ilmi ile meşgul olmaktan sakın. Zira bu ilimler öğrenciyi, fıkıh bilgisinden uzaklaştırır, ömrü zâyi eder, müslümanlar arasında nefret ve düşmanlık getirir. Cedel ilmiyle uğraşmak fıkhın ve ilmin ortadan kaldırıldığının işareti olduğu gibi, aynı zamanda kıyametin alâmetlerindendir."(9) Şimdi kendi kendimize soralım: "günümüzde münazara ve münakaşa; mü'minler arasında ilmin yayılmasına mı, yoksa nefret ve düşmanlığın gelişmesine mi sebep oluyor?" Eğer bu suale "ilmin yayılmasına sebep oluyor" diye cevap verebiliyorsak, mesele yoktur. Ancak ben; nefret ve düşmanlığı körüklediğine inanıyorum. Çünkü münazara ve münakaşa halinde olan mü'minlerin; şer'i hududlara riayet hususunda titiz davranmadıkları malûm. Birbirlerinin ayıp ve kusurlarını anarak, hedeflerine varmayı esas alıyorlar. Hatta zaman zaman birbirlerini itham ve iftira kasırgasına tâbi tutuyorlar. Bu gerçekleri görmemezlikten gelmek mümkün değildir. Bu noktada Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Hidayet üzere olan bir millet, ancak cedel ile (iç mücadeleyle) delâlete düşer"(10) meâlindeki hadis-i şerifini iyi düşünmek zorundayız. Mü'minler birbirlerinin velileri ve dostlarıdırlar. Eğer münazara ve münakaşa; aralarına kin ve düşmanlık koyuyorsa, terkedilmesi vacip olur. Hanefi fûkahası: "Mübah olan fiillerin yapılabilmesi için, o fiilin hiç kimseye eza vermemesi ve zûlme sebeb olmamasını şart görmüşlerdir."(11) Eğer mübah olan fiil, bir başka mü'mine zarar veriyorsa veya zûlme sebeb oluyorsa, mübahlık zâil olur.Demokratik-lâik kültürün hızla yayıldığı toplumlarda; mü'minlerin birbiriyle münazara ve münakaşadan kaçınmaları zarûridir. Kin ve nefretin yayılmasına sebep olan her türlü fiil, fitnenin güçlenmesine sebep olur. Mü'minler ise; yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya kadar, cihad etmekle vazifelidirler. İslâmî ilimlerin zaafa uğradığı toplumlarda mü'minlerin, münazara ve münakaşa ile zaman kaybetmeleri ma'zur görülemez.
 
Üst Alt