İstişârelerde Gayr-i Müslim Tebaanın Yeri

Cansu

Bismillahirrahmanirrrahim
Tem 11, 2014
525
Denizli
İstişârelerde Gayr-i Müslim Tebaanın Yeri

1486. Resulullah (AS)’ın hayatında cereyan eden kimi olaylar bizi bu konuda aydınlatmaktadır: Medine’ye geldikten hemen sonra, Muhammed (AS), Medine’yi bir “Şehir-Devlet” olarak örgütlendirmek üzere bir belge ortaya koydu; o sıralarda şehir halkının neredeyse yarısı Yahudi idi ve bunların (bağımsızlıklarını kısmen koruyarak) Konfedere Devlet’e katılmaları barışçı yollarla ve tamamen kendi istekleriyle olmuştur. Bu Anayasa metninin meydana getirilmesi sırasında, kuşkusuz Müslümanlar ile Medineli Yahudiler arasında bazı ön görüşme ve istişareler yapılmış olsa gerektir.

1487. Bu anayasada, barış, savaş ve askerî savunmanın, Müslümanlarla Medineli Yahudiler arasında ortak ve bölünmez oldukları açıkça ortaya konulmuştur. Bu maddenin günlük hayata uygulanırken, Yahudilerle bir istişarede bulunulmamış olduğunu düşünmek anlamsız olurdu.

1488. Resulullah (AS) ile Arabistan’ın putperest kabileleri arasında, daha önce de belirttiğimiz gibi, bazı ittifak ve askerî yardım anlaşmaları yapılmıştı. Bu itibarla, Gayrimüslim müttefiklerle zaman zaman görüş alış verişinde bulunması kendisi için zorunlu idi.

1489. Resulullah (AS), bir Gayrimüslim olan Amr ibn Umeyye ed-Damri’yi, Necâşî’ye elçi olarak göndermişti. Bedir’de esir alınan müşriklerden de, her birinin “fidye” olarak on Müslüman çocuğa okuma-yazma öğretmesini şart koşmuştu. Kişisel sekreteri Zeyd ibn Sâbit’e İbranî yazısını öğrenmesini emretmiş, o da anlaşıldığına göre bunu şehirdeki Yahudilerden öğrenmişti. Demek ki kendisi, Gayrimüslimlerin memur, öğretmen, teknisyen, inşaatçı vb. olarak kullanılmasını meşru ve helal kabul ediyordu. Resulullah (AS), bizzat Medineli Yahudi tüccarlardan gıda maddesi ve zahire satın almış, hattâ zırhlı gömleğini onlardan birine rehin bırakmış ve geri alamadan da vefat etmişti. Bir Yahudi bankerinin Resulullah (AS)’a bizzat gelerek borcunu ödemesini istediğinden bahsedilir. Vasiyetnamesinde şöyle bir cümleye rastlarız (bk. Mâverdî, s.248): “Gayrimüslim tebaama (Ehli Zimme) iyi muamele ediniz!” (İhfazûnî fî zimmeti).

1490. Gayrimüslimlerle istişare ve onların Devlet hizmetlerinde görevlendirilmeleri ile ilgili olaylar, Hulefâ-i Râşidîn ve özellikle Ömer (RA) zamanında sıkça rastlanan ve önemli işlerdendir. Bu Halife’nin, valilerinden birine, Hıristiyan olan sekreterini görevden alması için verdiği emirle ilgili münferit bir olay üzerinde ısrarla durulmuştur. Bu, genele uyarlanamayacak, tamamen kişisel bir emir idi. Burada, bu özel talimatın nedenlerinden407 uzun uzadıya söz edecek değiliz. Ancak, tezimizi doğrulayan diğer olaylara işaret edelim: Aynı halife Ömer (RA), bir gün Suriye’deki valisine, başkentin malî işlerinin yönetiminde görevlendirilmek üzere hesap uzmanı bir Rum göndermesi için mektup yazdı.408 Kendisi, zirâî vergiler ve hatta askerî meselelerde bile gayrimüslim tebaa ile sık sık görüş alışverişinde bulunurdu.

1491. Hulefâ-i Râşidîn dönemindeki uygulamaların hem teorik anlamda hem de günlük hayatta uygulanmasıyla ilgili olarak göze çarpan bu ve benzeri örnekler, daha sonraki dönemlerde Şafiî mezhebinden Mâverdî ve Hanbelî mezhebinden Ebû Ya’lâ el-Ferrâ gibi hukukçuları,409 âmme hukukuyla ilgili eserlerinde, fazla önem taşımayan görevler dışında, Halîfenin gayrimüslimleri devletin icra organlarında vezîr olarak görevlendirmesinin tamamen meşru olduğunu kabul etmeye yöneltmiştir.
 
Üst Alt