Elhamdülillah Ne Demek, Elhamdülillah'in Anlamı

Samyeli

Yönetici

Yönetici
Tem 11, 2014
473
Elhamdülillah Ne Demek, Elhamdülillah'in Anlamı
Kur'an'ın besmeleden sonra ilk cümlesinin "elhamdülillah" ile başlaması üzerinde yeterince düşündünüz mü?

Çoğumuz, tesbih çekerken hızlıca söyleyiverdiğimiz, yemeklerden sonra bir çırpıda dilimizden dökülen, nasılsın diye sorulduğunda bir solukta dile getirdiğimiz bu cümlenin niçin Kur'an'ın ilk cümlesi olduğu üzerinde yeterince düşünmemişizdir.

Ne anlama geliyor bu ifade biliyor musunuz?

"Her türlü övgü Allah'a aittir." İfadenin devamında "âlemlerin Rabbi olan" ifadesi var değil mi? İşte anahtar ifade bu.

Bu ifade şu anlama geliyor: "Gerçek anlamda övgüye layık olan tek bir varlık vardır; o da bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'tır."

İfadeyi başka şekilde söyleyelim: Bir varlığın övgüyü hak edebilmesi için onun âlemlerin Rabbi olması gerekir. Âlemlerin Rabbi olamayan övgüyü de hak edemez. Âlemlerin Rabbi olan da sadece Allah olduğuna göre O'ndan başka hiçbir varlık hakiki anlamda övgüyü hak edemez.

Siz şu kim, nerede, ne zaman, nasıl, niçin ve ne gibi ifadeler kullanarak bir varlığı överse övsün hakikatte o övgünün layık olduğu varlık Allah'tır.

Mesela bir karpuz yiyorsunuz "ne kadar da tatlı ve sulu" mu dediniz? Bunu karpuzu övmek için söylüyorsunuz ya, aslında bu övgünün hakiki sahibi Allah'tır. Çünkü karpuz irade sahibi bir varlık değildir. Kendisinin tatlı ve sulu olmasını kendisi sağlamamıştır.

Çok tatlı bir bebek gördünüz. "Maşallah ne kadar da tatlı" mı dediniz? Bu övgünün gerçek adresi o bebeği yaratan Allah'tır.

Müthiş bir tabiat manzarası karşısında "şu manzaraya bak; harika!" dediniz. O övgüyü hak eden, cansız tabiat değil o tabiatı o şekilde muhteşem yaratan Allah'tır.

Bir insanın güç, kudret ve güzelliğine, bir zenginin servetine, bir tatlı söze, bir güzel sese yaptığınız her övgünün gerçek sahibi hep âlemlerin Rabbi olan Allah'tır.

Övgüyü hak etmek için Rab olmak gerek. Rab ise yoktan var eden, var ettiğini kendi başına bırakmayıp onun varlığını devam ettirmesi için şartları yaratan, onun ihtiyaçlarını gideren demektir. Öyleyse âlemdeki varlıklara yönelik her övgü gerçekte âlemlerin Rabbine yöneliktir.

İşte tam da burada önümüze iman ile küfür sınırını belirleyen bir nokta çıkıyor. Mümin, şu âlemde gördüğü bütün güzellik, üstünlük, övgüyü hak eden ne varsa bunların hakiki sahibinin âlemlerin Rabbi olduğunu bilip itiraf eden insandır. Kâfir ise övgüye layık varlık olarak âlemleri görür, âlemlerin Rabbine övgüsünü yönlendirmez. Tabiatı över, insanın güzelliğine methiyeler düzer, bülbülün sesine, gülün yaprağına nağmeler yazar. Ama bütün bunların Rabbinden habersiz yaşar.

Aklımıza şu soru geliyor: Allah dışında mesela Peygamberler, sâlih kimseler, şehitler gibi kimseler övgüye layık değiller mi? Mesela Allah Resûlü'nün (s.a.v.) adı "övgüye layık olan" anlamında "Muhammed" değil mi?

Elbette... Ama bütün bu övgüler, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın bunları övmesi sebebiyle O'ndan kaynaklanmaktadır. Nasıl ki ay ışığını güneşten alıp yansıtıyorsa Allah'ın övdüğü varlıklar da övgüye layık olmasını Cenab-ı Hak'kın övgüsünden almaktadır.

Her namazın son rekâtında otururken okuduğumuz Salli-Bârik dualarının sonunda "inneke Hamîdün Mecîd" ifadesi ne anlama geliyor? "Şüphesiz ki gerçek anlamda övgüye layık olan ve şeref sahibi olan Sen'sin" anlamına geliyor.

Evet... Eğer alnınızda güneşin nurunun parlamasını istiyorsanız yüzünüzü güneşe döneceksiniz. Arkanızı güneşe dönerseniz önünüzü gölge ve karanlık yaparsınız.

Aynen böyle de eğer övgüye layık olmak istiyorsanız yüzünüzü her türlü övgünün gerçek sahibi olan âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'ya dönecek, özünüzü O'na teslim edeceksiniz. Bu takdirde yüzünüzde O'nun nuru, kalbinizde O'nun huzuru olacak, övgüye layık olacaksınız. Eğer O'na sırtınızı dönerseniz o zaman ömür boyu önünüz karanlık olacak, övgüden mahrum kalacaksınız.

Rabbimiz kendisini öven ve kendisi tarafından övülen kullarından eylesin.

(Soner Duman/18.Ramazan.1439/02.Haziran.2018/Cumartesi)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt